Hepimizin Sema ablası...
Çerkes kadınıydı o. Yıllarca geleneklerine göre yaşadı. Ev kadınıyken mücadelenin en ön saflarında yerini aldı. 1 Eylül 2002’de yaşamını yitiren Sema Başok’u arkadaşı, yoldaşı Hatice Boyraz anlattı.

Sema ablayı anlatmak o kadar zor ki benim için, hangi yanını anlatsam diğer yanı eksik kalır. Sema ablayla 1994 yılında tanıştık. Kardeşi, Kenan Bilgin’lerle gözaltına alınmıştı. O dönem gözaltında kayıpların çok yoğun olduğu bir dönemdi. Biz de Emekçi Kadınlar Birliğinde (EKB) faaliyet yürütüyorduk. Sema abla gözaltılara karşı kamoyu oluşturmaya çalışıyordu, bu vesileyle tanıştık; birlikte çok zaman geçiriyorduk. Çok güzel ve çok zarif biriydi. Sema abla herkesin hem ablası hem annesiydi. Kimin bir sıkıntısı var mutlaka ona yardımcı olmaya çalışırdı; benim için de ablaydı, yoldaştı. Bunun bende anlamı çok büyük.
O dönem Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. Sema abla tutuklu yakını olarak başka grupların duruşmalarına da gidiyordu. Bir gün duruşma sırasında olay çıkmış ve ailelere polis saldırmıştı. Orada Sema ablaya da tokat atmıştı polis. O kadar zoruna gitmişti ki günlerce buna hayıflandı ‘Neden bana vurdular!’ diye; çünkü daha yeni yeni böyle olaylarla karşılaşıyordu. Daha sonra kendisi bir polisi tokatlayacaktı. Eylem alanına girerken Sema ablayı erkek zannedip bir erkek polisin aramaya kalkmasına sinirlenerek tokatı geçirmişti polise. (Saçlarını hep kısacık kestirirdi.)

HER EYLEMDE, ÖN SAFLARDA
O yıllar sokakta mücadelenin çok yoğun olduğu bir dönemdi, 4 Mart memur eyleminde iki gün Kızılay meydanını terk etmeme eylemi vardı. Sema abla tabii ki orada. Birinci gece orada kaldık, ertesi gün öğleye doğru ‘Gidip telefon edelim’ dedi. Kimi arayacağını sorduğumda “Muhsin ağabeyini (eşi) arayalım, ben dün tavuk almaya diye çıktım. Beni çok merak etmiştir.” diyerek telefon etti. Muhsin ağabey daha sonraları espri yapardı bununla ilgili. Ne zaman bir helikopter uçsa “Sema Hanım yine tavuk almaya mı gidiyorsun?” derdi :)

EV KADINLIĞINDAN MÜCADELEYE
Sema abla ev kadınıyken ‘nasıl mücadeleci bir devrimciye dönüşülür, nasıl haksızlıklara karşı gelinir, nasıl en ön saflarda mücadele edilir...’ bize bunu miras bıraktı. Gözü kara, mert bir kişiliğe sahipti. Ne zaman bir eylem var, orada bir yoldaşının gözaltına alınışını gördüğünde hemen koşup onu polisin elinden almaya çalışırdı. Bir gün yine bir eylemde Sema ablayla birlikteyiz, polis saldırdı, birçok kişi gözaltına alındı. Polis aracına yakın bir yerdeydik, birden fırladı “Dur abla nereye gidiyorsun?” demeye kalmadan polisin elinden Sevim arkadaşımızı aldı. Bir de arkadaşa fırça kaydı “Neredesin sen, kaç saattir seni bekliyorum” diyerek. Polisten kurtardığı arkadaşımız da polis de çok şaşırdı. Sevim “Ama abla” diyecek oldu, “Kes bir de ama abla diyor, şuna bak” deyip arkadaşı oradan uzaklaştırdı. Bütün gün buna güldük. Daha sonra kendisi gözaltına alındı. Birkaç ay cezaevinde kaldı, çıkınca “Sizi beceriksizler, beni polisin elinden alamadınız” diyerek bizimle dalga geçmişti.

‘ÖYLE KOLAY MI BENİ YENMEK’
Sema abla cezaevine her ziyarete gittiğinde sadece kardeşlerinin değil, orada olan diğer mahkumların da ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Kimin neye ihtiyacı varsa mutlaka bulup buluşturup götürmeye çalışırdı. Sema abla sınıfın partisinin ön saflarında olmayı tercih etmişti. Biliyordu ki partisiz bir mücadele mücadele değildi, Emek Partisinde mücadele etmek onu daha güçlü kılıyordu. Ölene kadar Emek Partisi Ankara il başkanlığı görevini yürütmüştü. Sema ablaya ölümünden birkaç gün önce partiye gelmesi için telefon etmiştim, imzalaması gereken evraklar vardı. Öğleden sonra geldi, gelmeden de beni aradı, “Ben geliyorum, güzel bir çay demle” diye benden çay demlememi istedi. Geldi, iki üç saat oturdu, sohbet ettik. Çok iyi gözüküyordu. “Ablacığım iyi gözüküyorsun” dediğimde “Artık atlattım ben bu hastalığı, öyle kolay mı beni yenmek!” diyerek hastalığa kafa tutmuştu. Aradan iki gün geçti, Cuma günüydü, telefon çaldı. “Sema abla iyi değilmiş” dediler. Ben inanamadım, hemen evine gittik, o arada ambulans geldi, hastaneye götürdü. İki gün kaldık hastanede, son dakikasına kadar yanında oldum. Ah be ablacığım seni o kadar çok özlüyorum ki; iyi ki seni tanıdım, iyi ki benim ablam oldun, yoldaşım oldun. “Her ölüm erken ölüm” deriz ya, Sema ablanın ölümü de onlardan biri. Ben hem ablamı, hem arkadaşımı, hem yoldaşımı kaybettim. Kocaman bir yüreği kaybettik. Saygıyla ve özlemle anıyorum, ışıklar içinde yat ablacığım.

İlgili haberler
GÜNÜN YAZISI: Sennur Sezer’den: Suçtur çocuğunun o...

Sennur Sezer'in çok eskilerden bir yazısı. Hatırlatalım istedik. Hem Sennur Sezer’i hem cümlelerini....

GÜNÜN KADINI: Şiiri ilmek ilmek işleyen şair Sennu...

Sennur Sezer’in doğum günü bugün. Ölümüne kadar şiire, edebiyata ve hayata soluk katmış kadın şairle...

Bazen bir tek kadın birçok şeyi değiştirebilir

Tuzla Deri Sanayideki bir fabrikada çalışan tek kadın, kendisiyle beraber çalıştığı fabrikadaki deği...