KADEM hangi günleri geride bırakmış?
Sizce inançlar arasında gerçek eşitlik olmadan, kadınların geleceğe korkuyla bakmadığı, eşitliğin lafta değil yasalarda ve yaşamda karşılık bulduğu bir yaşam inşa edilmeden o günler geride kalır mı?

Kadın ve Demokrasi Derneğini biliyorsunuzdur. Yönetim Kurulu üyeleri arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın da olduğu bu dernek Cumhurbaşkanı’nın ağzından dökülen “Kadın erkek eşitliği diye bir şey yok, olamaz. Kadınla erkek fıtratları gereği eşit değildir” sözlerinin fikir annesi aynı zamanda.
Bu yılın 8 Martından bugüne kadar ise TV ekranlarındaki reklamlarda, billboardlarda, yani anlayacağınız büyük bütçeli prodüksiyonlarla kadınlar adına anayasa değişikliğine ilişkin söz söyler pozisyonda olan tek “sivil toplum örgütü.”
Ülkede bu kadar kadın örgütü varken ve bu kadın örgütlerinin büyük kısmının değil televizyonlarda reklam döndürmek, billboardları afişlerle süslemek, derneklerinin elektrik parasını karşılamak için bile bütçesi dayanışma fonlarıyla karşılanıyorken bu ne bolluk diye soruyor insan tabi. Bolluğun kaynağını bilmiyor değiliz. Kurulduğu ilk yıl milyonlarca liralık devlet “hibesi” ve işadamları derneklerinin sponsorlukları ile en zengin kadın derneği olma unvanını kazanmıştı.
Ne hikmetse, bu dernek kurulduğundan beri devlet, kadınlarla ilgili bir toplantı, araştırma, konferans, zirve vs. icraatı yapacaksa bu derneğin ev sahipliğinde yapıyor.

KADEM’in reklamlardan biri de bu:


Reklam filmi cinsiyet ayrımcılığının günlük hayattaki görünümlerine değiniyor. Bu görünümlerden biri de başörtüsü yasağı.
Ve film “ama artık o günler çok geride kaldı” sözleriyle bitiyor.
O günlerin nesinin geride kaldığına, kimin için geride kaldığına ilişkin üç paylaşımımız var.

- Eskiden kızlarımız üniversiteye gidemiyordu…
- Şimdi gidebiliyorlar mı?
- Yok. Paramız yetmiyor…

İlki, geçen seneden. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan’ın yazısından bir bölüm. Adile Doğan, iki aylık süreye yayılan 8 Mart çalışması sırasında nasıl kapı kapı dolaştıklarını ve yaptıkları şenliğe katılımın nasıl da renkli ve coşkulu geçtiğini anlatıyor ve çok önemli bir detay anlatıyordu:
“… Esenyalı’da çalınmadık kapı, ulaşılmadık fabrika işçisi kalmasın diye her haneye girmeye çalıştık. Geç saatlere kadar derneğimizde taleplerimizi renkli kartonlara yazdık. Her dernek üyesi kadının farklı bir fikri vardı. Barış talebinin büyük harflerle yazılmasını, işçi kadınların taleplerinin de unutulmamasını istiyorduk.
Etkinlikte, en güzel giysilerini giyip gelen kadınların en dikkatini çeken ve “İşte beni anlatıyor” diye önünde fotoğraf çektirmek istedikleri pankart, “Gece vardiyadayım, gündüz çocuk bakımında... Çok uykusuzum” pankartıydı. Sanayii işçilerinden, kibrit işçilerine, tekstil fabrikalarından ev emekçisi kadınlara kadar etkinlikte herkes yerini almıştı. Etkinliği izlemeye gelen kibrit işçisi kadınlar; savaştan kadın cinayetlerine, kadınların yaşadığı hak gasplarına ilişkin yaptığımız konuşmalarda çözüm olarak dile getirdiğimiz “Bizi ezen bu düzeni değiştireceğiz” sözüne katılmayarak etkinliği terk ettiler. Daha sonra kadınlarla buluştuk ve tartıştık. “Biz bu düzeni zor getirdik, neyini beğenmiyorsunuz” dediler. ‘Yeni düzen’ olarak gördükleri başörtüsü serbestisi idi. “Eskiden kızlarımız üniversiteye giremiyordu, doktor, mühendis olamıyordu” dediler. “Şimdi olabiliyorlar mı” sorusuna verilen yanıt manidardı; yine olamıyorlardı, çünkü bir işçinin kazandığı para ve eğitim koşulları çocuklarının üniversiteye gitmesine olanak vermiyordu. Dikkatimizi çeken bir nokta son dönemin kadınları öfkelendiren gündemlerini takip edememiş olmalarıydı; ne diyanetin fetvalarını ne kiralık işçilik tartışmalarını ne de yarı zamanlı çalışma yasasını duymuşlardı.
Biz anlattıkça şaşırdılar. Kadına yönelik şiddet çok önemli bir gündem oldu tartışmamızda, çünkü kendi hayatlarında örneklerini görüyorlardı. Etkinliğimiz, birbirimizi anlamak ve daha fazla tartışmak için bir vesile olmuştu. Daha sonra başka kadınların da katılımıyla tartışmak üzere sözleştik. Sarılarak ayrıldık.”
Yazının tamamı burada


'GEÇMİŞTE VERDİĞİMİZ NEYİN MÜCADELESİYDİ?'
İkinci paylaşımımız ise Ekmek ve Gül dergisinin Nisan sayısına Etimesgut’tan mektup gönderen bir işçi arkadaşımıza ait. 
“Düşünüyor ülkem şu sıra. Herkes düşünüyor. Ama kadınsan biraz daha fazla düşünüyorsun. Toplumdaki yerimizi, kim olduğumuzu her gün hatırlatırlar bize.
“Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtrata aykırı” derler mesela. Hiçbir şey diyemezsin. ‘Fıtrat’ çünkü, yaratılış yani. Yaradan bizi böyle yaratmış, eksik! O Yaradan’ın bize bahşettiği aklı hiçe sayarak, asla düşünmeyerek birileri ‘Fıtrat’ dediği için hemen inanıveririz; eşit olmadığımıza, eksik olduğumuza.
23 yıldır türbanlı olan ben, şu sıralar etrafımda olanı biteni anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum.
Geçmişe, üniversite yıllarıma gidiyorum. Başörtünün yasaklandığı dönemlere... Nasıl mücadeleler verdiğimize, okuldan ayrılmak zorunda kalan arkadaşlarımızın perişan hallerine takılıyor aklım. Bak, hak yerini buldu diyorum. Artık türban her yerde serbest diyorum, nankörsün sen diyorum, diyorum da...
Birileri de çıkıp “Kadınlar için tek kariyer annelik” diyor. Sonra okuyorum. 2000 yılında 20-24 yaş aralığındaki kadın işsizlik oranı yüzde 13.1 iken, bu oran 2016 yılında yüzde 23.9’a çıkıyor. Bu süre zarfında erkeklerin işsizlik oranlarında da bir düşme olmuyor.
Şimdi kadını sorun olarak gören bu yönetim başörtüsünü serbest bırakarak neyi amaçlıyor?
Ve yine geçmişte verdiğimiz mücadele neyin mücadelesiydi? Toplumsal hayatın içinde var olma çabası değil miydi? Peki, şimdi bu durumdan niye rahatsız olmuyoruz? Bizi evlerimize hapsetmeye çalışan bu zihniyet ‘dindar’ olduğu için mi? Mini etek, şort giyen kardeşlerimiz darp edildiklerinde, tecavüz meşrulaştırılmak istendiğinde niye sesimiz çıkmıyor?
Düşün düşün bitmiyor. Evinde uyurken tecavüze uğrayıp öldürülen müzisyen Deniz mesela.
Acaba arkasından ‘zaten yalnız yaşıyormuş’ dediklerini duymuş mudur? Deniz duydu mu bilmem ama biz duyduk.
Şimdi bütün bunlara engel olma şansımız varsa, küçücük de olsa yönetime katılma hakkım varsa ve bu hakkımı tek kişiye devretmemi istiyorlarsa, kim olursa olsun ‘hayır’ diyorum.”
Yazının tamamı burada


KADINLARA GERÇEKTE NE OLDU?
KADEM’in reklam filmi “Evet, kadın güçlendikçe Türkiye güçlendi” sözleriyle bitiyor. Peki kadınlara gerçekte ne oldu? Onu da yakın zaman önce Hollanda ile yaşanan diplomatik kriz sırasında KADEM’in de ‘kahraman’ ilamına katıldığı ve çok önemsediği Fatma Betül Kaya’nın bakanlığını yaptığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2016 yılı raporuna bakarak anlatmıştık.
O da burada

Şimdi, bir reklam filmine bakın bir de bu örneklere… Siz ne dersiniz? KADEM bizim paylaşımlarımızdaki kadınları temsil etmiyorsa kimi temsil ediyor? KADEM’in “Artık o günler çok geride kaldı” dediği günler hangi günler?
Gerçekten inançlar arasında eşitlik olmadan, kadınların güvenli, güvenceli bir hayat, geleceğe yarın ne olacak korkusuyla bakmadığı, insanca yaşadığı, eşitliğin sadece lafta değil aynı zamanda yasalarda ve yaşamda karşılık bulduğu bir yaşam inşa edilmeden o günler geride kalır mı? 


İlgili haberler
Kadınların Referandumu

Anayasa Değişikliği için yapılacak referanduma günler kaldı. Kadınlar bu referandumu belirleyecek en...

Kadınların tek seçeneği var

Referandumdan hayır çıkarsa, hak kırıntılarıyla değil, gerçek haklarla yaşamak için ortak bir hareke...

Madde madde anayasa değişikliği: Hülya Gülbahar an...

Avukat Hülya Gülbahar anayasa değişikliği maddelerini kadınlar açısından yorumluyor. Referanduma az...