Meryem epeydir elinde evirip çevirdiği kağıtları hızlıca katlayıp cebine koyuyor. Elini sıkmak için yaklaşıyorum. İncecik dudaklarından mucize gibi bir gülümseme süzülüyor.

Merhaba kadınlar,
Hayatın sert ve soğuk yüzünü seyir ettiğimiz bir zamandan, güneşi yedi rengiyle çağırdığımız, coşkuyla, umutla gelen bir başka zamana doğru yol alırken hepinize kocaman bir merhaba.

Kadın demek, hayatı “daha güzel” kılmak adına, tam da bu yolda emeğini ilmek ilmek ören demek. Kadın demek, ayağına takılan her taşı unufak etmeyi, sonra da başı dik yürümeyi bilen demek. Meryem’in hikayesinde, kadın olmanın haklı gururunu hep birlikte yaşamaya ne dersiniz?

Bir öğle arası, yemek paydosunda tanıştık onunla. Kim olduğunu, neden ısrarla yemekhane kapısında beklediğini merak ederken; buz kesmiş yosun yeşili bakışlarının tek hedefi olduğumu anlamak hiç de zor olmamıştı. Yanına vardığımda, en az bakışları kadar sert ve soğuk ses tonuyla, hiç vakti olmadığını, hemen muayene olup gitmesi gerektiğini anlatmaya başladı Meryem. Taştan bir heykelin çatlarken çıkardığı seslerle konuşuyordu sanki. Duygudan iz, toz bulunmayan mermer beyazı suratı mıydı, yoksa omzunda tonlarca yük taşıyan bir işçinin vakurluğu muydu nedenini bilmem, iç sızlatan bir telaşla indik aşağı.

Bir yandan klasik prosedürü tamamlayıp, diğer yandan onu tanımanın anlamanın yollarını ararken, benden resmi evrak istemesi ile yakınlaşmamız için iyi bir sebep bulmuştum. Kadın Sığınma Evi’nden izinli olarak gelmiş Meryem. Vücudunun çeşitli yerlerinde darp izleri, geçmişinin izbe yerlerinde sakladığı acı anıları ile...

YATALAK BABA, HASTA ANNE
Güney illerimizin birinde, iki göz evlerinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş Meryem. Annesi çamaşırcılık, babası ırgatlık yaparak geçinirlermiş. Çocukluğundan bahsederken, ısrarla “okul hayatına” getiriyor sözü. Ana dili olan Arapçayı evde bırakıp, gidip umut merdivenini tüm masumiyetiyle tırmandığı okulu... Meryem on yaşındayken, babası feci bir kaza geçirince yaşam koşulları büsbütün ağırlaşır. Annesi ve ağabeyi geçim derdiyle meşgulken, iki ablası ile Meryem ise hem ev işleriyle hem de yatalak babanın bakımıyla uğraşmaktadır. Zaman içinde ablaları gibi Meryem de okulu bırakmak zorunda kalır. Özenle sakladığı dantel yakalığı ve önlüğü pek kıymet verdiği hatıraları.

Bu kadar hassas değerlerinden bahsederken bile onun ne vücut dilinde ne de sesinde en ufak bir duygu kırıntısına rastlayamadım.

Birkaç meşakkatli yıldan sonra çocuklar tek tek evlenip başka şehirlere giderler. Meryem Kız, yorgun annesi ve hasta babasıyla bir başına kaldığında henüz on dört yaşındadır. Annesi ise her şeyi unutur olmuş, “Alzimer” denen hastalığa yakalanmıştır. “Bir gece yarısı babam vefat etti. Çıkıp komşu çağırmaya da korkmuştum. Bizim orda köpekler canavar gibidir.” Küçük Meryem, hayatında gördüğü ilk cenazeyi odada bırakıp hiçbir şeyi hatırlamayan annesi ile birlikte evlerinin mutfağında sabahlar.

SÖZ KONUSU ‘NAMUS’SA GERİSİ TEFERRUAT!
Anne mesleği olan çamaşır yıkamanın yanında, Kuran okuma, ev temizliği, el işçiliği gibi aklının yettiği her zeminde, emeğini ustaca üretime dönüştürür Meryem. Çektikleri onca sıkıntı karşısında hiç sesi çıkmayan semtin ileri gelen “erkekleri”, ana kız yalnız kaldıklarında birdenbire özel hayatları, tercihleri konusunda söz sahibi olurlar. Zira onlar “yalnız yaşayan kadın” olarak yörenin “namusu” konusunda kritik bir konumda idi. Gezdiği yerden tutun giyiminden oturup kalkışına kadar göz hapsindedir. Hatta dedikodulara adı karıştırılmış, kardeşlerinin gözünden bile düşürülmüştür. Pek kısa zamanda, akraba çevresinden bulunmuş, askerliğini yapmış, dini bütün bir gençle evlendirilir Meryem.

“İlk zamanlar iyi huylu bir insandı” diye bahsediyor eşinden. Kurdukları mazbut aile ortamında, annesi de yanında yaşarken, büyük şehre taşınmak ister eşi önce. Meryem, babadan kalma evi tüm iyi niyetiyle satar; hep birlikte İstanbul’un varoş semtlerinden birine taşınırlar. Çok geçmeden, Meryem annesini kaybeder. Birkaç kez kardeşlerine ulaşmayı denemişse de kendi deyimi ile “Kapılar yüzüne kapatılmıştır.”

‘NASIL ÇEKTİM BİLMEM...’
Zaman içinde, ülkemizde yaşanan ekonomik krizden, onların çalıştığı tekstil sektörü de nasibini alır. Ekonomik sıkıntı, yalnızlaşma, giderek yozlaşmaya dönüşür. Meryem’in eşi, bunaldıkça “kadına şiddetin” her dozunu yaşatmaya başlar ona. Önceden beri var olan içine kapanık, asosyal davranışları artık taşkınlığa dönüşmüştür. Kıyıda köşede saklanan maddi birikimlerini tüketir önce. Meryem’in parmağındaki yüzüğe varana kadar satar. Eve geç ve sarhoş gelmeler giderek daha sıklaşır. Burada bakışlarını penceredeki saksılara çeviriyor. “Bir çeşit ot varmış Hocam. İçtin mi kendini bilmezsin. Dayak, tecavüz... Nasıl çektim bilmem...”

Meryemi’in yüzü kızarmış, kaşları çatılmış, elleri titremeye başlamıştı. Şakaklarından süzülen ter, gözlerinde esen ayaza inat, bir türlü gelmeyen yaşların yerini alma telaşındaydı. Meryem kocasının her türlü şiddetine dayanmaya çalışmış, ancak cinsel sapkın davranışları bardağı taşıran son damla olmuştur.

KADIN DAYANIŞMASI KURTARIR
Meryem’in yaşadıklarına az çok tanık olan işyerinden bir kadın arkadaşı, bir akşam iş çıkışı onu ısrarla evine götürmüş. Meryem’i evde bulamayan adam, öfkeden deliye dönmüş. Ertesi gün işyerini basıp tehditler savurmaya başlamış. Ama birkaç kadının kurduğu dayanışma bile, öfkeli kocaya hayatının dersini vermeye yetmiş. Hakkında açılan davalara birebir şahitlik etmiş, evlerini gönüllerini hiç gocunmadan sonuna kadar açık etmişler. Hayatı boyunca yalnızlığından başka hiçbir şey yaşamamış Meryem, ilk kez dayanışmanın, paylaşarak yol almanın tadıyla tanışmış.

Meryem epeydir elinde evirip çevirdiği kağıtları hızlıca katlayıp cebine koyuyor. Elini sıkmak için yaklaşıyorum. İncecik dudaklarından mucize gibi bir gülümseme süzülüyor. Teşekkür ediyor ardından. Onun hikayesine dokunan, yolu Ekmek ve Gül’den geçen herkes

İlgili haberler
Kudret

“Yol aldığı bataklıktan, omzunu yalandan saran şalını çıkarıp, atıp, sımsıkı sarıldığı kızıyla, demi...

GERİDE KALMANIN KADIN HALİ: Küskün Yüreklerin Türk...

Kimse kaybedilenlerin ardından ne hissettiğini anlatmıyor. Hoş, anlatılabilir mi ki zaten?

Adı sessizlik örtüsüyüyle örtülen kadın devrimci:...

Gülay Ünüvar’ın anıları bu geçmiş içinde, bu yakın tarih tablosu içinde adeta kayıp bir parçanın ort...