Kurtlarla koşan kadınlar: Masallarda kadınların ortak hafızasını aramak
Asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi şudur: Kıştan sonra, her zaman ilkbahar gelir.

Masal bizi, somut maddi dünyanın verili koşulları ile bağlı olmayan, neden sonuç ilişkisinin uzağında, zaman-mekan kavramları ile yeryüzüne ait canlı türlerinin dışında düşünmeye ve özgürce hayal etmeye sevk eden olaylar bütünüdür.
Olaylar gerçek hayatın fiziksel ve toplumsal kurallarından bağımsız bir oluş ve işleyişe sahiptir, masallarda.
Fiziksel dünyanın engelleri ile toplumsal engelleri hayal ile aşan insan zihninin zengin hayal bahçesinin meyveleridir bir bakıma, masallar.
İnsan soyunun doğayı dönüştürme faaliyeti, doğal insansal ihtiyaçların ötesine geçip nicedir bir yağma ve talan faaliyeti haline dönüştüğünden beri, insanın zengin hayal bahçesi çok eski bir geçmişte kalmıştır.
Artık ne insan, doğayla baş etmeye çalışırken dayanışma içindeki ilkel topluluğun eşit bir parçası; ne kadın, toplumun saygın üretkeni, bereketin timsali, doğayı taçlandıran ana tanrıça; ne de erkek, onunla eşit ve özgür partneri olan bir varlıktır.
Kadınlık, toplumun yarısını oluşturan cinsiyet olarak; insan soyunun doğayla baş etmek için yürüttüğü ilkel faaliyetlerin bir yerinde, doğurganlığının kurbanı haline gelmiştir. Eşitlik kadın aleyhine bozulmuştur. Zamanın katmanları içinde bu güçten düşürülüşü evrensel bir şekilde onaylanarak, potansiyeli, gücü ve yetenekleri görünmez toplumsal zincirlerle baskılanıp köreltilerek bugünkü haline ulaşmıştır.
Erkeklik, yani toplumun diğer yarısı olan cinsiyet ise bu macerada, fiziksel gücü iktidarla özdeşleştirilerek güçlü ve üstün olmaya, egemenlerin iktidar eliyle üretim araçları üzerinde hakimiyet sağlamasına benzer bir şekilde kadın üzerinde hakimiyet kurmaya, “üstün” kalmaya zorlanmış ve bu süreç sonraki üretim sistemleri boyunca aktarılarak ve yeniden üretilerek erkeklik için bir kültürel/toplumsal var oluş biçimi haline gelmiştir.
Masallar, bu insanlık macerasının ortaya çıkardığı başka bir tarihi anlatır bize. İnsan topluluklarının, bazen aşılmaz bir engeli aşmak için, bazen bir trajedinin yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmek için, bazen toplumsal baskı koşullarının sansürünü aşarak insanlara geleceğe dair bir umut ulaştırmak için, gerçek yaşamın fiziki, toplumsal, sosyal, biçimsel bütün kurallarını hiçe sayıp, hayal gücünün sınırsızlığını kullanarak masallarla bu mesajı ulaştırmaya çalıştıklarını görürüz.
Zaman içinde, sistemler ve toplumlar içinde şekil ve mesaj değiştirerek, dönüşerek, egemen kültürün unsurlarıyla donanarak orijinal, ilk hallerini yitirse de, çok kaba hatlarıyla olsa da evrensel değerleri aktarır masallar. İyilik-kötülük, dostluk-düşmanlık vefa-vefasızlık, bencillik-özgecilik, kurnazlık-masumiyet gibi zıt ikilikler arasında başına gelen belalarla mücadele eden iyi kahramanın zaferi, kötünün cezasını bulması gibi pek çoğu klişe örüntülere sahiptir. Ancak, bu örüntülerin, tarihsel olarak taşıdıkları mesaj, o kadar derinlerde kalmıştır ki masalları çözümlemek, Clarissa P. Estes’in yaptığı gibi arkeolojik bir kazı ile orijinal elementlerini ortaya çıkarmayı gerektirmektedir.


‘CANTADORA’NIN ANLATTIĞI
Masallarla kadının zengin ve çok eski çağlara dayanan tarihinin en eski çağlardaki içsel/duygusal dayanaklarına ve deneyimsel kökenlerine bir yolculuk sayılabilecek bir kitaptan söz etmek istiyoruz. Clarissa Pinkola Estes, bir şair ve psikanalist. Aynı zamanda Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi anlamına gelen ‘cantadora’ olarak da tanınan bir kadın. Clarissa P. Estes’in Türkiye’de baskı üstüne baskı yapan kitabı ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’(1), çok eski zaman masal ve öykülerinden yola çıkarak ve bunları analiz ederek, kadınların tarihine dair anlatılarda fazlaca el atılmamış bir boyuta dokunuyor.
Kitap, kadını, erkeği, çocuk veya genç kızı/genç erkeği, dünyanın ve insanın çeşitli halleri içinde, başlarına gelen dünyevi belalar ve çıkmazlar içinde nasıl çıkar yol bulduklarına, yanlış yol/yöntemler seçtiklerinde nasıl yıkıma sürüklendiklerine dair masalların izini takip ediyor. Masalların sembolik unsurlarını ve psikolojik arka planlarını çözümleyerek “kadının kendisini çözme ve anlama yolculuğu” olarak tasarlamış bu kitabı, yazar. Bunu yaparken de esas olarak kadının içsel dünyasında geçmişle bugün arasında bir köprü kurmaya çalışıyor.
Freud’un öğrencisi, bir süre beraber de çalışan, ancak daha sonra onun kuramından ayrılarak analitik psikoloji kuramını geliştiren Jung’un görüşlerinin takipçisi olan Clarissa Estes, bu kitapta dayandığı görüş ve analizleri Jung’ın kuramına dayanarak açıklıyor yeri geldiğince. Kitabın psikoloji kuramları yönünden değerlendirilmesinin elbette bizim yazımızın dışında kalan bir konu olduğunu belirtmekte yarar var.
Kitaptaki 16 bölüm içinde yazar, kadınların bireysel ve toplumsal travmalarla baş etmek için sahip oldukları, üstü her dönemin egemen değerleri ve kültürü tarafından örtülerek gömülmüş ve unutturulmuş zengin içsel rezervlerinin izini, anlattığı masal veya öyküler üzerinden sürüyor. Adeta derindeki cevherleri çıkarmak için kazı yapar gibi, bu eski masal ve öykülerin içerdiği işlevsel bilgi ve deneyim birikimini açığa çıkarıyor.

EN DERİN SULARA ATLAMANIN ‘DOĞRU’ ZAMANI
1971’de başladığı bu kitabı Clarissa Estes, 20 yılı aşan bir sürede tamamlamış. Kurtların davranışları üzerine çalışma yürütürken, kitaba adını veren kurtlar ile kadınların arketipsel (en eski köke ait, bir türün ilk örneğine ait) davranışları arasında bir benzerlik keşfetmiş. Kurtların vahşi doğada avlanarak yavrularını belirli bir süre beslemeleri, daha sonra avlanma ve başka hayvanlara yem olmama konusunda onları eğitmeleri gibi pek çok yönden kadınların arketipsel davranışları ile dikkatini çeken benzerlik, onu bu araştırmaya yönlendirmiş.
Kadınların karşılaştıkları bütün engellere rağmen kendi içsel yaratıcı kaynaklarıyla bağ kurmasının yaşamsal değerini, yine masal ve öyküler içindeki kahramanların tutumlarını ve sembolik unsurları çözümleyerek ortaya koyuyor. Kadınların ‘sezgi’, ‘içgüdü’, ‘bilinçdışı’ gibi kavramlarla ifade edilen birtakım içsel duyu ve örtük zihinsel potansiyellerinin, yeraltı ırmağı gibi kendi mecrasında sürekli akan adeta evrensel ve ortak bir kaynak olduğuna vurgu yapıyor. Kadınların yaşamlarının inişli çıkışlı süreçleri, yaratıcı veya koşullara yenik düşen tutumlarının ortaya çıkardığı sonuçlar ile buldukları çıkış yollarının içsel kaynaklarını, kahramanların olaylar karşısındaki tutumlarını irdeleyerek gün yüzüne çıkarıyor.
Egemen kültürün kadınlara yasakladığı, kötüleyerek unutulmasına yol açtığı, körelttiği pek çok iç/manevi, içgüdüsel kaynağın aslında ne kadar diri ve ulaşılmaya hazır olduğuna işaret ediyor ve hatırlatıyor: “Bütün ‘hazır olmamalar’, bütün ‘zamana ihtiyacım varlar’ anlaşılabilir, ama sadece bir süre için. Gerçek şu ki, asla bir ‘tamamen hazır olma’ söz konusu değildir, asla bir gerçekten ‘doğru zaman’ yoktur. Bilinçdışına her inişte olduğu gibi, öyle bir zaman gelir ki, sadece en iyisi umularak burun sıkı sıkıya kapatılır ve en derin sulara atlanır.”



SİZİ CESARETLENDİRMEK İÇİN...
Kadınların az çok bilinen toplumsal tarihine, başka bir boyuttan, kadınların içgüdüsel ve ruhsal örtük belleklerinin tarihsel arka planını deşerek bakmak ve bu belleğin ortak bir kaynak olduğunu görmek, normalde bildiğimiz, bize ait bir şeyleri, bir başkasının işaret etmesiyle fark etmek gibi bir duygu oluşturuyor, aslında. Masal ve öykülerin analizi aracılığıyla eskiye ait ve işe yaramaz bir bilgi yığını yerine toplumsal tarihimizin bireysel izdüşümlerini oluşturan davranışlarımızın kaynaklarıyla bağ kurmamızı öneriyor, Clarissa Estes. Kendi sözleriyle bu kitap “... kadınlarla ilgili öyküler içeren bir kitaptır ve bu öyküler yol boyunca yıkılmadan duran işaretler gibidir. Doğal olarak kazanılmış kendi özgürlüğünüze; kendinizden, hayvanlardan, yeryüzünden, çocuklardan, kız kardeşlerden, sevgililerden ve erkeklerden hoşnutluk duymanıza giden yolda size destek olsun diye okumanız ve üzerinde düşünmeniz içindir. Hemen söyleyeyim, vahşi benliğin dünyasına açılan kapılar az ama değerlidir. Derin bir yara iziniz varsa, o bir kapıdır. Gökyüzünü ve suyu tahammül edemeyecek kadar çok seviyorsanız, o bir kapıdır. Daha derin bir hayatı, eksiksiz bir hayatı, makul bir hayatı özlüyorsanız, o bir kapıdır.
Bu kitaptaki malzeme sizi cesaretlendirmek için seçilmiştir. Bu çalışma kendi içsel ufuklarında zahmetli yolculuklara çıkanlar dahil olmak üzere, hem kendi yolunda gidenlere hem de dünya için zorluklara göğüs gerenlere destek olmak üzere sunulmuş”tur.
Anlatılan masal ve öykülerin deşifre edilme sürecinde her kadın kendine ait pek çok deneyim ve davranış kalıbı buluyor ve bunların kaynaklarını görerek anlamlandırmaya yöneliyor. Ve tabii, kadınlar olarak nasıl bir baskılanma mekanizması içinde var olmaya çalıştığımızı, ne kadar çok görünmez bağlarla gözlerimizin, ellerimizin ayaklarımızın bağlanıp kulaklarımızın tıkanmasına sessiz kaldığımızı, zihinsel ve duygusal işleyişimizin içinde yaşadığımız sınıflı toplumun ihtiyaçlarına göre nasıl şekillenip şablonlaştığını ve aslında sadece emek gücümüzün değil en yaratıcı içsel kaynaklarımızın nasıl köleleştirildiğini, evcilleştirilip uysallaştırıldığımızı; yazarın “erginlenme” adını verdiği bireysel uyanışın ve farkındalığın nasıl bedeller ödenerek edinildiğini, bu kitapla daha içsel bir düzlemde, daha derinlemesine sorgulama ve görme olanağı buluyoruz.

ASIL HAYATINIZ İÇİN EN ÖNEMLİ ŞEY
Ne kadar kişisel dersek diyelim o kadar evrensel bir olgudan söz etmiş oluyoruz. Şu alıntı, kadınlara dair bir gerçekliği anlatmıyor mu? “Kadınların gücü konusundaki literatürün büyük bir bölümü, erkeklerin, kadınların gücünden korktuklarını söyler. Bense hep şöyle haykırmak isterim: Meryem Ana! Ne kadar çok kadın, kadınların kendi gücünden korkuyor.”
Estes’in önermesi, kadınların çoğu zaman bilinçsizce yaptıkları bir şeyi farkındalık geliştirerek daha çok yapmaları: İçsel kaynaklarına bakmaya daha çok önem vermeleri, bunu yaparken, vahşi doğanın doğal ritmine kulak vermeleri ve kendi içsel süreçlerini bu doğal ritme uyumlu kılmaya çalışmaları. İnsani/doğal her yetimizin, günümüzün hızlı temposu, kapitalist düzen çarkı içinde kayboluşuna karşı, karmaşık modern hayatın gereksinimleri ile kendi içimizdeki doğal sesimiz/içsel kaynaklarımız arasında bir denge kurarak, her kadının kendine özgü olan yaratıcılığına daha çok zaman ayırmakta ısrar etmesi, direnmesi olduğunu söylüyor. Vahşi kapitalizmin öğüten dişlilerine karşı vahşi doğanın sesine kulak vermeyi öğütlüyor: “Yaratıcı hayatınız için, yalnızlığınız için, olma ve yapma zamanınız için, asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi şudur: Kıştan sonra, her zaman ilkbahar gelir.”
Acılara açık bir gözle bakabilmek, varoluşunu gerçekleştirmek için çeşitli dolambaçlı yöntemlere zorlansa da yaşamayı, devam etmeyi becerebilmek, vahşi ormanlarda (zor ve engellerle dolu yaşam koşulları içinde) ayakta kalabilmek, her düştüğünde yeniden kalkmayı becerebilmek; sadece bu seçilmiş masallarda değil, gerçek hayatımızda da kadınların varoluşlarının bir parçası. Estes’in kitabı bize bunları birlikte sunduğu ve gücümüzü gösterdiği için, hafızamızı tazelediği, yaşam deneyimlerimizin değerini hatırlattığı için iyi geliyor.

BİZİM CANTADORAMIZ SENNUR SEZER’DEN ‘ŞAHMARAN’
Clarissa Estes’in kitabına yön veren hayvan, kurt; insan dünyasında vahşi, hain, acımasız, avının gözünün yaşına bakmadan haklayan “olumsuz” bir imge. Estes, bu olumsuz kahramanımıza başka bir yönden, kendi vahşi hayatı ve doğası içinden bakarak olumlu bir “kurt” imgesi gösteriyor. Bir başka hayvan “yılan” da yine insanın yüklediği nitelemelere göre “düşman”ı simgeliyor. O da sinsilik ve hainlikle özdeşleştirilmiş bir imge. Bizim toprakların cantadorası sayabileceğimiz Sennur Sezer’in, kendisi hakkında söylendiği gibi “dünya kurulduğunda oradaydı” denilebilecek bir eski bilgi/hikaye toplayıcısı ve anlatıcısı olarak derleyip yazdığı “Şahmaran” (2), tıpkı Clarissa Estes’in genel algıya aykırı, olumlu bir imge olarak sunduğu kurt gibi, yılanların şahı olan ve başı bir kadın görünümündeki yılan da olumlu bir imge olarak yer alıyor masalda.
Gövdesi yılan, başı kadın görünümündeki bu hayvan, kendisini ele veren insanoğluna dostluk ve bağlılık konusunda “insanlık” dersi veren bir masal kahramanıdır. İnsanlık değerlerine bağlılığın simgesi burada bir yılan/kadındır. Estes’in olumlu kurt imgesi ile Sezer’in eski yazdığı olumlu yılan imgesi genel algıya aykırı bir noktada kesişmektedir. Her iki imge de bizi, doğanın öteki canlı varlıklarından hayvanlara, insanın kendi bencil çıkarlarından yola çıkarak yükledikleri nitelikleri sorgulamaya, doğaya daha bütünsel bir yerden bakmaya yönlendirmektedir.


(1) Kurtlarla Koşan Kadınlar-Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler, Clarissa P. Estes, Ayrıntı Yayınları, Mayıs 2016, 16. Basım
(2) Şahmaran, Sennur Sezer, Resimleyen Cem Kızıltuğ, Çocuk Klasikleri, Kırmızıkedi Yayınları, Nisan 2014



İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Masalını Terk Eden Prensesler

Hepimiz istemişizdir gerçek hayattan bir an için uzaklaşıp kitapların hatta masalların büyülü dünyas...

Kız çocukları için cinsiyetçi izleri aşan bir kita...

Amerikalı Psikolog Stephanie Tabashneck hazırladığı boyama kitabıyla kız ve oğlan çocuklarına yöneli...

Mücadeleyi yükseltme zamanı!

Kadınlar, sırf giyim kuşamları, oturuş kalkışları nedeniyle şiddete maruz kaldıkları bir dönemde bu...