Elimde bir sihirli değneğim olsa...
Okuyamayan, evlenmek zorunda kalan Duygu anlatıyor: ‘Hayat bize birçok şeyi öğretiyor. Buralarda yaşamak kolay değil.’

Merhaba ben 7 kişilik bir ailenin 3. kız çocuğuyum, 16 yaşımdayım, okulu 8. sınıfın ilk haftası bıraktım. Sonrasında yatılı kuran kursuna başladım yaklaşık 2 senedir oradaydım.
Bizim buradaki kızların çoğu okumuyor, yani okutulmuyor, aralarından şanslı bir iki kişi çıkıyor tabii ki ama ben de öyle olmadı. Ablam üniversiteyi kazanınca annem bizi okutmakta çok zorlandı. Benim ise bir fedakarlık yapmam gerekiyordu. Derslerim çok iyi değildi. Bari ablamın hayatı güzel olsun diye vazgeçtim okumaktan. Fakat değişen pek de bir şey olamadı. Annem okula vereceği parayı yatılı kuran kursuna verdi. Artık orada okuyorum. Yakında orada hocalık yapabileceğimi söylüyorlar. Fakat ben istemiyorum. Dışarıya çıkmamız yasak, balkona çıkmamız bile yasak. Ne yediğimizden tut ne zaman uyuyup ne zaman uyanacağımızı bile onlar belirliyor. Annem bu duruma “kültür, edep” diyor. Bana göre ise paralı cezaevi.
11 yaşımdan beri evi çekip çeviriyorum. İki ablam var. Onlar evlenmeden önce bu kadar zorlanmıyordum ama artık evin tüm sorumluluğu bende. Annem genel olarak tarlada, tarla yokken de bir lokantada bulaşıkçılık yapıyor. Zaten dizinden iki kez fizik tedaviye girdi. Sürekli ayakta iş bırakamıyorum ona. O yüzden kardeşlerimin annesi, evin ise kadını oldum.

Babam bizim çalışmamıza izin vermiyor. Günahmış. Daha evlenmemişiz. Millet yanlış düşünürmüş. Ama yazın fındık toplamaya gittiğim zamanlar oluyor. Fazla getirisi yok. Ama kendime bir şeyler alabiliyorum. O yüzden yaz aylarını çok seviyorum.

Bizim buralarda adet olduğun zaman başörtü takıp bir daha hiç çıkartamazsın. Tabii ki her aile bizimkiler gibi değil bazıları açık, güzel güzel giyiniyor. Ama biz bedenimizi belli etmeyen şeyler giymek zorundayız. Babam çok kızıyor, evde bile taktırıyor bize, sürekli ahrette her telimize yılan yapışacağını söylüyor. Bizde takmak zorunda kalıyoruz.

Buralarda yaşamak kolay değil. Mesela ben babamı çok göremedim sürekli gurbete gider yabancı ülkeye, oradan gelince, Konya’da bir dergah var. Orada üç dört aya yakın kalır. Gelince evde pek durmaz. Aslında ya camide ya da kahvede. Fakat bize kurduğu baskı her an ensemizde.

Biz yıllardır kış için domates konservesi falan kurarız. Bunlardan biri de üzüm suyuydu. Bu sene babam çok kızdığı için yapamıyoruz. Ondan şarap yapılıyormuş. Günahmış, harammış. Bunca senedir yediğimiz peki helal mi sayılacak yoksa yerine ahrette cehennemde yatacak mıyız?

Beni istemeye geldiler, çocuğun evi ve bir dükkanı var. Yaşı biraz büyük. En azından kendi evimin işlerini yaparım diyorum. Bizim evdeki gibi ahırları olmaz yani ağır işten kurtulmuş olurum. Ben de birçok kız gibi evliliği baskıdan ve evden kaçış olarak görüyorum. Annem vermek istemiyor beni. Ama ben istiyorum. Babam da evlilik zamanımın geçeceğini söylüyor.

Elimde bir sihirli değneğim olsa buradaki insanları, hayatları, kızları, küçücük bedenlere yüklenen annelik duygusunu değiştirirdim. Dizilerde gördüğüm gibi yapardım; Babam bize masal anlatıyor olurdu. Annem kurabiyeler yapıyor. Fakat öyle bir şey yok. 18 yaşına gelince “evlen artık” baskısı var. Bilmiyorum belki o sihirli değnekle hayatı değiştirirdim...

İlgili haberler
Öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek elimizde...

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanl...

Yoksul okul masraflarını nasıl karşılasın?

Sincan’da konuştuğumuz kadınların birçoğu evine sadece asgari ücretle geçindirdiğini dile getiriyor.

Şiddetten kaçmanın bedeli çocukların geleceği mi?

Gülcan’a dayatılan kırk katır mı, kırk satır mı misali: Ya çocuklarını okula göndermeyecek ya da şid...