Hayatımızı da haklarımızı da tırnaklarımızla kazıyarak kurtarabiliriz
Haklarımızı vermeseler de almak için her daim mücadele etmek zorundayız. Hayatımızı da haklarımızı da tırnaklarımızla kazıyarak kurtarabiliriz bu açmazdan.

Kadın cinayetleri önlenemez bir şekilde artıyor. Geçen ay verilerine göre, ağustos ayında tam 49 kadın öldürüldü. Bugün hâlâ böyle yüksek rakamlar sorunun ne denli büyük olduğunu işaret ediyor aslında. Kadın cinayetleri; toplumda var olan ahlakçı yapının, geleneklerin, dini ve yöresel öğretilerin, yanlış inanışların ve eril tahakkümün en acı ürünü. Eşitlik hâlâ uzak bir ütopya. Peki bu kadar yüksek rakamlara, aslında her biri hayat olan bu rakamlara, bakıp ne yapıyoruz? Bunu düşürmenin, birilerini çekip kurtarmanın bir yolu yok mu? Yalnız cinayetlerin değil, kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, tecavüz, taciz, istismar vakalarının karşısında yapılacak bir şey yok mu?

Muhakkak ki var ama herkese çok iş düşüyor. İlk aşamada yapılacak olansa basit; var olan hukuki haklarını kadınlara teslim etmek, taraf olunan sözleşme ve ilgili kanunu uygulamak. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı koruma kanunu kadınların birçok sorununa çözüm sunmayı amaçlıyor. Ne kadar başarılı olur? Birilerini hayatta tutacak, bu kadar çok hayatı yitirmeyecek kadar, bazı acıları dindirecek kadar. Ve öyle kıymetli ki...

HAKLARIMIZI ALMAK İÇİN MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ
İstanbul Sözleşmesi dört aşamada şiddetin karşısında yer alır. Önleme, koruma, kovuşturma ve politika geliştirme. İlki ve sonuncusu, eşitlikçi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayat bulduğu toplumu hedefliyor. Koruma ve kovuşturma ise kadınlara şiddet karşısında güçlü durabilecekleri her türlü çözümü sunmayı amaçlıyor.

İstanbul Sözleşmesi, muhafazakâr kesimler tarafından sık sık hedef haline getiriliyor, “kutsal” sayılan aileyi dağıttığı, eşlerin arasını bozduğu gibi gerekçelerle. Sözleşmenin tam anlamıyla uygulanmamasından şikâyet ederken bazen kaldırılması gündemiyle de uğraşmak durumunda kalıyoruz. Çünkü belli kesimlerden yükselen bu sesler, Erdoğan’ın “Sözleşmeler dokunulmaz değildir” minvalinde söylemleriyle kendisine büyük bir destek bulmuş oluyor. İktidar bu zihniyeti, bu zihniyet iktidarı besliyor. Bu yüzden; haklarımızı bilmek, savunmak ve korumak böylesi nefretle mücadele ettiğimiz bir yerde çok büyük bir önem arz ediyor. Haklarımızı vermeseler de almak için her daim mücadele etmek zorundayız. Hayatımızı da haklarımızı da tırnaklarımızla kazıyarak kurtarabiliriz bu açmazdan.

YETER ARTIK ÇIKALIM ZIVANADAN!
Bunun yanı sıra üniversiteler özelinde de bu konu oldukça önemli. Çoğu üniversitede durum can sıkıcı. Bu konularla ilgilenen, alanında uzman ve hassasiyet sahibi insanlarla muhatap olmak gerekiyor ve bazı üniversiteler bu konuyla ilgili ciddi adımlar attı, talepler üzerine. Cinsel Tacizi ve Şiddeti Önleme Birimleri, üniversitelerin Kadın Çalışmalarında görevli öğretim üyeleri ve öğrencilerin ısrarlarıyla kuruldu, ancak sayılı üniversitede. Fakat bu da çok yeterli olmuyor ne yazık ki. Çünkü CİTÖB gibi birimler araştırma, inceleme, şikâyeti rektörlüğe ve ilgili bölümlere iletmek dışında herhangi bir yetkiye ne yazık ki sahip değil.

Aslında ülke genelindeki büyük resme baktığımızda da üniversiteler özelinde incelediğimizde de hep aynı şeyi görüyoruz; yaşam hakkımız, özgürlüğümüz birilerinin iktidarına, istediklerine bağlı. Mücadele etmek, hep beraber, en kıymetli çıkar yol! Çünkü, “Anıt sayaçta bu kadar kadın ismi yeter, yeter artık çıkalım zıvanadan!”

İlgili haberler
İlişkin güvenli mi? 5 soruda test et

Seviyorsun, seviliyorsun. Ya da öyle sanıyorsun, ama zarar görüyorsun. Ya da bir arkadaşının ilişkis...

Vahşileşen şiddetin arkasında ne var, önüne nasıl...

Ülkede kadınlar için ölümün “olağan” biçimi neredeyse lüks. Giderek vahşileşirken bir yandan da sıra...

GÜNÜN BİLGİSİ: Şiddet döngüsü nedir?

Kadına yönelik şiddet tüm dünyada en yaygın insan hakkı ihlallerinden biri ve buna karşın kadınlar y...