Avrupa’nın bedeli: Kaçak çalışma
Özel hiçbir harcama yapılmıyor. İngiltere’de televizyon izlemek bile özel bir lisans gerektiriyor mesela....

Bazen dert anlatmak bile başka dertleri göze almayı gerektirir. Kaçak çalışan ve çalışma koşullarına dair konuşmak istediğim kadınlar muhtemelen bu sebepten başlangıçta şüpheci yaklaştılar. Tanışıyor olmamıza rağmen, sohbet öncesi herhangi bir görüntü veya isim eklenmeyip ses kaydı alınmadığından birkaç kere emin olundu.
Hepsi farklı nedenlerle bir şekilde Avrupa’ya yolu düşen kadınlar. “Düğüne giden oynar” lafının pek karşılığını bulmadığı taraftalar; düğünlerde çalışıyorlar. Organizasyonun hazırlığı, garsonluk, yemek, temizlik gibi işler yapıyorlar, ki Londra’daki tüm düğünler yemekli. Günde 12 saatten fazla çalışıyorlar. Sezonluk, esnek çalışma günlerine sahipler. Kimi bizzat tercih ediyor, kimi mecbur kaldığı için böyle çalışıyor. Zaten kaçak çalışacaksanız çok da geniş bir iş yelpazesine sahip olamıyorsunuz. Hele Türkiyeli bir kaçak işçiyseniz büyük oranda Türkiyeli patronlarla çalışıyorsunuz. Onlar da restoran ve kafe sektöründe. Tabii bir de, toplum olmanın ihtiyaçlarından biri olarak düğün sektörü var!

KAÇAK ÇALIŞMAYA MECBUR BIRAKAN ‘SOSYAL’ DEVLET

Kaçak çalıştırmak her yerde işverenin işine gelir. Ama buradaki durum Türkiye’dekinden biraz farklı; burada kayıt dışı çalışmayı bizzat işçiler tercih ediyor. Özellikle kadınlar... Zaten çalışma izni olmayıp mecburen kaçak çalışanları bir kenara bırakıyorum. Çalışma izni olan, legal, sorunsuz çalışabilecek insanlar da kayıt dışı çalışmayı tercih ediyor.
Nedenine gelirsek; hepsi devletten yardım alıyor ve eğer kayıtlı çalışırlarsa devlet bu yardımı kesiyor. “Zaten devletten para alıyorsunuz, niye bu koşullarda kaçak çalışmaya razısınız?” diyorum. Aldıkları yardımla önüme çıkardıkları tablo öyle bir zuhur ediyor ki en temel ihtiyaçlarını, en düşük kaliteli marketlerden karşıladıktan sonra, mesela, ulaşım ihtiyaçlarını gidermek için uçmayı öğrenmeleri gerek. Malum, Londra ulaşımı en pahalı Avrupa şehirlerden biri.

‘SİZE TELEVİZYON BİLE LÜKS’

Özel hiçbir harcama yapılmıyor. İngiltere’de televizyon izlemek bile özel bir lisans gerektiriyor mesela. Devletin çıkardığı “yardım” bütçesine göre televizyon talep ettiğinde, “O özel, onu izlemek zorunda değilsin” diye yanıt aldığını anlatıyor biri. “Çok değil, bundan 5 sene önce 20 pounda marketten dünyanın eşyasını alıp çıkardım. Şimdi her şey çok pahalı. Hele çocuğun istekleriyle birleşince hiçbir şeye yetişemiyorum” diyor.
Düğünde çalışmalarının bir nedeni de yakalanma riskinin kafe, restoran işine göre daha düşük olması. Zira İngiltere’de kaçak çalışmanın sınır dışı edilmeye varan ciddi yaptırımları var. “Çocuğumla daha çok vakit geçirebileceğim bir işim olsun çok isterim tabii ki. Düğün işi gece çok geç bitiyor, eve gittiğimde çocuklar çoktan uyumuş oluyor. E malum, en çok hafta sonu olan bir iş, çocuğun okuldan kalan tatil günlerini de yine çalışarak geçirmiş oluyorum” diye anlatıyor biri.

NAFAKADAN VAZGEÇ, İKİ İŞTE ÇALIŞ, ÜCRETİNİ ALAMA...

Düğün sektöründe çalışanların hepsi kadın. Tesadüf mü bilmiyorum, konuştuklarımın hemen hepsi boşanmış ve hepsinin çocuğu var. Yalnız anneler yani. “Devletin sağladığı ücretsiz kreş hizmeti yok, ücretli olanlar da altından kalkabileceğimiz rakamlar değil” diyorlar.
“Peki nafaka?” diyorum. “Nafakayı adamdan alırsak devlet onu gelir olarak gördüğü için kendi yardımını kesiyor, eşitliyor. E, adamla muhatap olup sürekli kavga etmek de cabası. Onun yerine en azından sadece devletle muhatap oluyorum” diyorlar. Nafaka haklarından “gönüllü” vazgeçmişler. Bu durum doğrudan kişisel muhatabı değiştirse de devlete biraz daha bağımlı kılıyor kadını.
Bir de iki işte çalışanlar var. Bunlardan biri, yine boşanmış bir anne. Sabahları saat 8.00’de bir restorana gidip yemek yapıyor; 13.00’te çıkıp ikinci işine, düğün işlerine koşarak yetişiyor. Temizlik sonrası en erken gece 01.00-02.00 gibi evde oluyor. Sonra sabah yeniden, erkenden restorana, yemek yapmaya... “Temizlik yaptım yıllarca, şimdi hem temizlik hem yemek yapıyorum. İkisini de yapmayı hiçbir zaman sevmedim” diyor. Üstelik altı haftadır da çalıştığı restorandan parasını alamamış, “Ne yapacağım bilmiyorum” diyor.

ÇOCUĞUN TALEBİ ZAMAN, KADININ HAYALİ İNSANCA BİR İŞ
Gece çok geç, bitkin bir halde eve varabiliyorlar. Biri, çocukları çalıştığı yere yakın, güvendiği bir arkadaşına bıraktığını, çalıştığı günler kendisinin de orada kaldığını söylüyor. “Eve gitmek o saatte problem, bir de küçük çocuğu uykudan uyandırıp perişan etmek istemiyorum. Şimdilik böyle idare ediyorum.” Tek hayali bu yılın sonunda artık bu işi bırakıp evine daha yakın bulacağı bir kafede çalışmak. “Hem çocuklar bu kadar perişan olmaz, hem de onlarla daha çok vakit geçirebilirim” diyor. Hepsinin özlemi çocuklarıyla daha çok vakit geçirebilmek ve görünen o ki çocukların annelerine özlemi daha fazla.
İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ: KUZEY VE MERKEZ LONDRA
Türkiyeliler genellikle Kuzey Londra’da yaşıyor. Burada tabiri caizse gettolaşma söz konusu. O kadar ki, tek kelime İngilizce bilmeden hastanesinden pastanesine, eczanesinden tamircisine her işinizi halledebilirsiniz. Alıştığı yemek kültürünü bulma, anadilinde sosyalleşme ihtiyacı ya da akrabaların buralarda olması yüzünden bu bölgeye göç devam ediyor. Türkiyeli dernekler de hep buralarda, hısım akrabalar da...
“En son ne zaman Londra merkezine gittiniz?” dediğimde herkes birbirine bakıyor. En yakın tarih vereni, üç ay önce bir düğüne elbise bakmaya gitmiş. Aslında hepsinin ortak yanıtı; “Zaten çalışmaktan çok yoruluyoruz, bir iki günümüz bize kalıyor, onda da evde oturmak, çocuğumuzla vakit geçirmek istiyoruz” oluyor.
“Yeterince sosyal devlet” olmanın kıstası, kayıt dışı çalışmayı “tercih sebebi” kılan bir politika olarak yansıyor 2019 İngilteresi’nde. Sadece Türkiyeliler cephesinden yazdığımıza da bakmayın. O, daha kolay ulaşılabilirliğinden. Yoksa Londra’da Polonyalılar, Bulgarlar ya da İngilizler için de kader aynı. Yani mevzu, hangi halktan olduğun değil, hangi sınıftan olduğun. John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün’de aktardığı tartışmada defalarca tekrarlandığı gibi; çünkü iki sınıf vardır!
İlgili haberler
Göçmen kadınların ortak mücadelesi

Londra’da, göçmen/siyah kadınlar arasında mücadele yürüten, uzun yıllar ‘şiddet gören kadın sendromu...

Şiddetten kaçan göçmen kadınların hikayesi...

Göçmenler bu ülkenin bir parçası artık, birlikte yaşayacağız ve birlikte daha güzel bir hayat için m...

Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki seri katil davası göçmen...

Kıbrıs’a çalışmak için gelen göçmen kadınlar emek sömürüsünün yanında cinsel tacize ve saldırıya mar...


Sıradaki haber
AYLİN