Kuzeyden Doğuya Avrupa’da şiddet
Avrupa’da şiddet ne durumda? Her şey gerçekten de muhteşem mi? Peki ya göçmen kadınların durumu? Gerçekler gösteriyor ki ‘umut’ diyarı Avrupa’da kadınlar o kadar da mutlu değil aslında!

Avrupa, dünyanın birçok yerinden yola çıkan göçmenlerin ulaşmayı arzuladığı destinasyon. Transit ülke konumunda bulunan Türkiye’de bu olguya yakından tanıklık ediyoruz. İş bulma, yoksulluktan kurtulma, insan haklarından faydalanma umuduyla yüz binlerce insan Avrupa’ya doğru akıyor.

Peki, vaadedilen bu topraklar kadınlar için gerçek bir cennet denebilir mi? Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’na göre kıtadaki her 3 kadından biri 15 yaş ve sonrasında fiziksel ve/ya cinsel şiddet gördüğünü belirtiyor. Vasıflı mesleklerde ya da yönetici pozisyonlardaki kadınların yüzde 75’i, hizmet sektöründe çalışan kadınların yüzde 66’sı cinsel tacize uğradıklarını kaydediyor. İnternet ve yeni teknolojilerin kullanımı şiddet ve tacizi yeni bir boyuta taşımış durumda; 18-29 yaş arası her 5 genç kadından biri siber tacize maruz kalıyor. Bu durum özellikle gelişmiş ülkelerde siber taciz kavramının yasal çerçeveye alınması tartışmasını da beraberinde getiriyor. Tecrit, sınır dışı edilme korkusu gibi etkenler göçmen kadınların çoğunu fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet karşısında savunmasız bırakırken ülkelerin kadına yönelik şiddet yasaları ile göçmenlik yasaları arasındaki tutarsızlıklar bu savunmasızlığı sistematik hale getiriyor. AB sınırları içerisindeki insan kaçakçılığı mağdurlarının yüzde 80’inin kadın olması meselenin vahametini tek başına ortaya koyuyor.

KUZEY AVRUPA’DA ‘NORDİK PARADOKS’
Tüm bu verilere rağmen özellikle kıtanın kuzeyindeki ülkeler uluslararası ölçekte model gösterilmeye devam ediyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl derlediği Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nun ilk beş sırasında daimi olarak yer alan dört Kuzey Avrupa ülkesi bulunuyor: İzlanda, Norveç, Finlandiya, İsveç. Bu ülkeler arasından İzlanda 2008 yılından bu yana cinsiyetler arası uçurumun en az olduğu ülke olma özelliğini koruyor. Ülkede çalışabilir yaşta olan kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 86. Kadınlar mecliste yüzde 38-40 oranında sandalye bulabiliyor. İzlanda hükümetinin 2022’de kapatmayı umduğu cinsiyetler arası eşitsizliğin işgücündeki karşılığı kadın ve erkekler arasındaki ücret eşitsizliği. Son birkaç yılın ortalaması alındığında yönetici ve kıdemli pozisyonların yüzde 60’ında erkeklerin yer alıyor olması bu eşitsizliğin göstergelerinden biri. Norveç, Finlandiya ve İsveç’teki kadın iş gücü oranları yüzde 75-80 arasında değişirken parlamentodaki temsiliyet de ortalama 40-45 arasında oynuyor. Birçok uluslararası kurum Kuzey Avrupa ülkeleri cinsiyetler arası eşitsizliğin kapanması bakımından model gösteriliyor.


İzlandalı kadınlar geçtiğimiz yıl 24 Ekim Ulusal Kadın Grevinde “Kadınları Değil Dünyayı Değiştirin” başlıklı bir deklarasyon yayınlamıştı.
Kaynak: www.kvenrettindafelag.is

Ancak, Uluslararası Af Örgütü’nün bu yıl yayınladığı bir araştırma Kuzey Avrupa’daki durumun bu kadar da pembe bir tablo çizmediğini gösteriyor. İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka’yı kapsayan rapor “cinsiyet eşitliği” notları yüksek olan bu ülkelerin kadına yönelik şiddet konusunda kat ettiği yol beklenenin çok altında. Af Örgütü bu duruma “Nordik paradoks” diyor. Bu dört ülkeden sadece İsveç tecavüzü “rıza dışı cinsel ilişki” olarak tanımlıyor. 2018’de yasalaşan “rıza yasası”, özellikle kadın örgütlerinin son birkaç yıldır ısrarla yürüttüğü kampanyalar sonucu bir kazanım. Ne var ki kadınlar mahkemelerin ve polisin bu yasayı uygulamaya direndiğini ve mücadelenin hâlâ devam ettiğini belirtiyorlar. Diğerler ülkelerdeki yasalar fiziksel ya da psikolojik şiddet belirtileri ya da uyuşturulmuş olmak gibi biyolojik etkenler arıyorlar. Diğer bir deyişle, tecavüze direnip direnmeme durumu yargı kararlarında belirleyici olmaya devam ediyor. Örneğin, her yıl 50 bin kadının cinsel şiddet yaşadığı Finlandiya’da 2017’de yalnızca 209 tecavüz hükmü verilmiş. Aynı yıl Danimarka’da yaşanan 24 bin tecavüz vakasından yalnızda 890 tanesi polise rapor edilirken, bu sayının sadece 535’i soruşturma süreci geçirmiş ve 94 tecavüzcü hüküm giymiş. Kısacası, dünyanın en “eşitlikçi” ve en ileri yasalarına sahip Kuzey Avrupa deneyimi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yasamanın zorunlu ama yetersiz bir koşul olduğunu tek başına kanıtlıyor.


Danimarkalı kadınlar Uluslararası AF Örgütü’nün raporuyla belgelenen 'yaygın bir tecavüz kültürü'ne karşı sokaklarda
Kaynak: Amnesty International

KITA AVRUPASI’NDA MODEL ARAYIŞI VE KIRIM TARTIŞMASI
Kıtada bir diğer model gösterilen ülke İspanya. 2003 yılından bu yana şiddet vakalarının düzenli olarak kaydedildiği ülkede geçen yıl 25 Kasım’a kadar 972 kadın ve 27 çocuk cinayetleri kayıtlara geçmiş durumda. 2017 yılındaki verilere göre 166 bin kadın şiddet şikayeti bildirmiş. Ülkenin model olarak anılmasının sebebiyse yasama faaliyetinin dışında uygulamada aldığı bir takım önlemler. İspanya, konu hakkında özel eğitim almış 600 hakimin yönettiği Kadına Yönelik Şiddet Mahkemeleri olan bir ülke. Ayrıca, şikayetçi olan kadına yaklaşıldığında yetkilileri otomatik olarak uyaran elektronik bileklik gibi önleyici tedbirler mevcut. Tüm bunlara rağmen, 2018 8 Martında 5 milyon kişinin katıldığı “feminist grev” ile gündeme gelen İspanya’da mahkemelerin tecavüz dosyalarında şiddet belirtisi (tersten okursak kadının direndiğine dair işaretler) arıyor olması onbinlerce kadını sokağa dökmüştü. Geçtiğimiz günlerde bir mahkemenin genç bir kadına tecavüz eden 5 erkeğe mağdurun bilinçli olmaması gerekçesiyle indirim uygulaması kadınların öfkesine neden olmuştu.


Mahkeme kararını protesto eden bir kadın “Patriyarkal adalete karşı savaştayız”
Kaynak: Getty Images

Cinsiyet eşitliğinden sorumlu bir bakanlığı olan Fransa’da, yılın ilk 6 ayında 75 kadının öldürülmesine tepki duyan kadınla geçtiğimiz temmuzda şiddete karşı kitlesel eylemler düzenlemişlerdi. Bakanlık verilerine göre her yıl 222 bin evlilik içi fiziksel ve cinsel şiddet vakasının rapor edildiği ülkede her 3 günde bir kadının öldürülmesi kadın örgütleri tarafından “kadın kırımı” (feminicide) olarak tanımlanıyor. Rakamlar gelişmiş Avrupa ülkelerindeki durumu temsil ediyor. 2017 yılında Almanya’da 123, İngiltere’de 139 kadın öldürülmüştü; katillerin 3’te 2’si kadınların yakınıydı.


Öldürülen kadınların isimlerini taşıyan kadınların 19 Ekim’de Paris’te gerçekleştirdiği protesto
Foto: Benoit Tessier

BALKANLARDA ESEN ŞİDDET RÜZGÂRI
Doğu ve Güney Avrupa’ya doğru ilerlendiğinde kadınların yaşadığı şiddetin ekonomik ve demokratik gelişme düzeyiyle ilişkisi daha da belirginleşiyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının bu yıl mart ayında yayınladığı bir rapora göre kıtanın bu bölgesinde (Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Moldova ve Ukrayna) yaşayan kadınların yüzde 70’i (16 milyon kadın) hayatında bir tür şiddet yaşamış, yüzde 45’i cinsel tacize, yüzde 23’ü tanıdığı yüzde 18’i tanımadığı erkeklerin cinsel şiddetine maruz kalmış.
İlgili haberler
İspanya’da ev işçisi kadınlar haklarının peşinde

İspanya’da ev işlerinde çalışan yaklaşık 601 bin işçinin 528 bini kadın. Ev işçisi olarak çalışan ka...

Finlandiya’da ırkçılar feminizme savaş açtı

Yabancı düşmanı ve popülist parti Gerçek Finlandiyalılar’ın gençlik örgütü Finlandiya Gençliği, “fem...

Dünyada kadına yönelik şiddet atlası

Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Afrikaya, en gelişmişten yoksula, barış içinde yaşayandan çatışmalar...