Yerli, siyah, göçmen ve işçi kadınların Amerikan kâbusu
Amerika’da kadınlar Trump’ın saldırılarıyla boğuşuyor: Şiddet verileri maniple ediliyor, yerli kadınlar kırım politikasının parçası olarak tecavüze uğruyor, göçmen kadınlar sessizliğe mahkum ediliyor.

Tüm dünya Amerikan rüyasının içi boş bir söylem olduğunu öğreneli çok oldu belki ama ABD’nin “Kadınlar seks objesidir”, “Kadınlar para düşkünüdür”, “Yıldız olduğun zaman kadınlara her şeyi yapabilirsin” diyen bir başkan tarafından yönetileceği gerçeküstü geliyordu. Ancak distopya gerçek oldu; Trump ABD’nin 45. başkanı seçildi. Dünyanın süper gücünün reis koltuğuna kadın düşmanı bir adamın seçilmesi başta ABD olmak üzere yeryüzünün her yerinde protesto edildi, edilmeye devam ediyor. Çünkü kuzeyden güneye, batıdan doğuya Amerika, Trump’ın saldırılarıyla boğuşuyor.


Dünyayı Trumptan Kurtarın dövizi taşıyan bir kadın (Foto: Tiziana Fabi, Kaynak AFP)

TRUMP AMERİKASI’NDA ŞİDDET MANİPÜLASYONU
Trump ABD’si, 25 yıl önce yürürlüğe giren, bu yıl trans bireyleri de içerecek şekilde revize dilen Kadına Yönelik Şiddet Kanunu’nun 1993-2010 yılları arasında şiddet oranında %63 düşüş yaşattığını söyleyerek böbürleniyor. Ancak bu verilere karşı ciddi bir itiraz var. 1995 ile 2010 yılları arasında yapılan bir araştırmaya göre vakaların yüzde 61 yazılı raporlara yansımıyor ya da eksik rapor ediliyor. Sadece medyaya yansıyan şiddet vakalarıyla resmi veriler dahi karşılaştırıldığında istatistiklerle oynandığı görülüyor. Şikayetlerin henüz ilk basamakta, yani polis merkezlerinde şiddet mağdurunun “bulunamadığı”, vakanın şiddet boyutunda olmadığı gibi gerekçelerle rapor tutulmuyor ya da şikayetin tecavüz olduğu yazılı tutanaklara geçirilmiyor. Resmi verilere güvenin kalmadığı ABD’de her 4 kadından birinin şiddet gördüğü genel bir kabul olmaya devam ediyor. Kamunun sağladığı evlerde oturanlar için yasa hanede bir şiddet vakasının rapor edilmesi durumunda tüm ailenin evden çıkarılmasını öngörüyor. Bu yüzden birçok kadın ev içinde gördükleri şiddeti rapor etmekten imtina ediyor. Şikayetçi olanların önemli bir bölümüne barınma sağlanmadığı için bu kadınlar, yüzde 22 ila 54 oranında “evsizler” ordusuna katılıyor.

Hükümetin 2011-2017 yıllarını kapsayan sağlık taramasının bu yıl açıklanan sonuçları, ABD’deki 16 kadından birinin –ki bu 16 milyon kadına tekabül ediyor- ilk cinsel deneyiminin tecavüz olduğunu gösteriyor. Tecavüz, istismar ve ensest vakalarında destek hismeti veren RAINN’e göre tecavüze uğrayanların yüzde 80’i tanıdıkları kişiler tarafından. İstismara uğrayan çocukların yüzde 59’u tanıdık, yüzde 34’ü aile bireyi, yüzde 7’si yabancı biri tarafından mağdur ediliyor.


Cinsel şiddeti protesto eden kadınlar. “Ona tecavüz etmemeyi öğret, giysilerim rızam olduğu anlamına gelmiyor” (Foto: Lucy Nicholson/Reuters)

YERLİ KADINLARA BEYAZ KIRIM
ABD Adalet Bakanlığı’na göre Amerikan yerlisi kadınların yüzde 84’ü şiddet gördüğünü bildiriyor. Bu sayının yarısından fazlası cinsel şiddet. Bu şiddet oranını tümüyle başka bir boyuta taşıyan daha çarpıcı bir veri var: Cinsel şiddet gördüğünü belirten kadınların yüzde 90 gibi ezici bir çoğunluğu yerli olmayan beyaz erkekler tarafından mağdur ediliyor. Tecavüzcüler yerlilerin kendi mahkemelerinde yargılanamıyor. Diğer bir deyişle, failler cezasız kalıyor ve tecavüz yerlilere dönük bir kırım politikası olmaya devam ediyor. Benzer bir durum Kanada için de geçerli. Kayıp ve öldürülen kadınlar ve kız çocukları için kurulan ulusal araştırma merkezinin Temmuz 2019’da açıkladığı verilerine göre, son otuz yılda şiddet gördüğünü belirten yerli kadınlar ve kız çocukları yerli olmayanlara göre 6 kat daha fazla. Rapor edilen kayıp kadın sayısı 4 bin. Bu rakamlar Kanada’da yerli kadınlara yönelik şiddeti soykırım tartışmaları çerçevesine sokuyor, kadın örgütleri resmi kurumlara bu çerçeve içinde baskı kurmaya çalışıyor.


Amerikan yerlisi kadınlar öldürülen ve kaçırılan kız kardeşleri için yürüyor (Kaynak: Association on Indian American Affairs)


Montana’daki Flathead Rezervasyon Bölgesi girişi, Kız Kardeşlerimizi Kurtarın Projesinden kadınlar

GÖÇMEN KADINLARA DAYATILAN SESSİZLİK
Özellikle Orta ve Güney Amerika’dan ABD’ye göç eden kadınların yaşadığı şiddet tablosunun tümüne hakim olmaksa neredeyse imkânsız. 90’lı yıllardan bu yana NAFTA ve CAFTA gibi serbest ticaret anlaşmalarıyla mülksüzleştirilip yoksullaştırılan ve ABD destekli darbelerle yurdu yaşanılamaz hale getirilen Latin kadınların Kuzey Amerika’ya göçü son birkaç yılda akut bir hal almıştı. Çoğunluğu “kağıtsız” olan bu göçmen kadınlar ya zorla alıkonulup tecrit altında tutuluyor ya da sınır dışı edilme endişesiyle yaşadıkları şiddeti rapor etmiyor.


Göçmen kervanıyla Meksika sınırına gelen bir kadın (Foto: Muhammed Salem, Kaynak: Reuters)

Trump protestolarında bir kadın “Göçmenler Amerikayı Harika Yapıyor” dövizi taşıyor (Foto: Jewel Samad, Kaynak: AFP)

SINIRDA ŞİDDET VE SÖMÜRÜ CEHENNEMİ
Güneyden kuzeye göç güzergâhında transit konumunda bulunan Meksika, 1990’lı yıllardan itibaren yaşanan kadın kırımıyla gündemden düşmüyor. 1993 yılında Meksika’nın ABD’ye açılan sınır kenti Ciudad Juárez’de fiziksel ve cinsel işkence gördükten sonra öldürülüp çöp gibi atılan onlarca kadın ve kız çocuğuna ait bedenlerin bulunması şiddetin kırım boyutunda tartışılmasına neden olmuştu. Özellikle 1994’te yürürlüğe giren Kuzey Atlantik Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ile birlikte şehir, bölgenin başlıca ihracat üretim merkezi haline geldi. Gümrük vergilerinden azade kılınan ABD tekelleri, Meksika para birimi pezonun devaluasyonundan da faydalanarak şehri ucuz emeğin sömürüldüğü bir montaj bandı olarak kullandı. Yabancı şirketlerin kendi ülkelerine ihraç etmek üzere meta ürettiği “maquiladora” adı verilen fabrikalarda iş bulma umuduyla ülke içinden ve güneydeki ülkelerden kontrolsüz bir göç akını başladı. Kontrolsüz göç, şehrin plansızca büyümesine, altyapıdan yoksun mahallelerin oluşmasına sebep olurken istihdamın demografik yapısında dramatik değişimler yaşandı. Erkeklerin vasıflı işlerde, çoğunlukla ustabaşı olarak işe alındığı bu fabrikalarda işverenler öncelik genç kadınlar olmak üzere vasıfsız ve düşük ücretli pozisyonlara kadınları yerleştirdi. Kadınların hâlâ düzenli olarak zorunlu hamilelik testlerine tabi tutulduğu bu özel fabrikalar 2000’li yıllar boyunca tüm Meksika’ya yayılsa da Ciudad Juárez serbest ticaret sömürüsünün ve kadın kırımının başkenti olmaya devam etti. Her ne kadar kadın kırımını bu coğrafyaya özgü maço kültürle açıklanmaya çalışan geleneksel bir eğilim olsa da sorunun altyapısını oluşturan ekonomik gelişme göz ardı edilemeyecek boyutta. Bunun en çarpıcı göstergesiyse 2008 krizi sonrası kadın cinayetlerinde yaşanan artış. 1993 ila 2011 yılları arasında bin 300 kadının öldürüldüğü kentte 2008’de 87, 2010’da 306 kadın cinayeti kayıtlara geçmişti.


Ciudad Juarez’de öldürülen kızının resmini taşıyan bir anne. (Foto: Marco Ugarte, Kaynak: AP)

İŞYERİ, SOKAK, TOPLU TAŞIMA: MEKSİKA ŞİDDET MAHALİ
İhracat kentinde belirginleşen sömürü ve şiddet arasındaki ilişki ülkenin bütününde de geçerli. Latin Amerika ve Karayipler Cinsiyet Eşitliği Gözlemevi’nin 2018 kayıtlarına geçen 898 kadın cinayeti bulunuyor. Ulusal İstatistik ve Coğrafya Enstitüsü verilerine göre sadece 2010-2015 yılları arasında 3 milyon cinsel saldırının kayıt altına alındığı Meksika’da en çok cinsel tacizin işyerinde yaşandığı ve mağdurların işten çıkarılma korkusuyla sessiz kaldığı rapor ediliyor. Kadınların en çok tacize uğradığı bir diğer mekânsa toplu taşıma araçları. Toplu taşımada seyahat eden her 10 kadından 7’si cinsel tacize uğradığını belirten Enstitü’ye göre kadınların yüzde 96’sı kamuya açık alanlarda tacize uğradığını ifade ediyor.

Meksika polis şiddetinin ve gözaltında kayıpların yaygın olduğu ülkelerden biri. Geçtiğimiz ağustos ayında 17 yaşındaki bir kız çocuğuna polislerin toplu tecavüzü kadınları sokağa dökmüştü. Uluslararası insan hakları gözlemcilerinin “kriz” boyutunda ele aldığı Meksika’da 2016’da binlerce kadının şiddete karşı sokağa dökülmesi “mor bahar” olarak adlandırılmıştı.


Başkent Mexico City’de polis tecavüzünü protesto eden bir kadın (Kaynak Deutche Welle)

Meksika’daki kadın kırımının tartışıldığı bir diğer bağlam ise çoğunluğu uyuşturucu ticaretiyle ilgili suç kartelleri. Son 13 yılda 200 bin kişinin öldüğü kartel savaşlarının en savunmasız mağduru çocuklar. Sadece 2017 yılında öldürülen çocuk sayısının bin 500’ü aştığını belirten UNICEF durumu insani kriz olarak tanımlıyor. Beş bin çocuk kayıp olarak rapor edilmiş durumda ve bunların yüzde 60’ı kız çocuğu.

İlgili haberler
Dünya Haritası: Kadınlar İçin Şiddet Atlası

Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika, Amerika... ‘Dünya Haritası Kadınlar İçin Şiddet Atlas...

Dünyada kadına yönelik şiddet atlası

Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Afrikaya, en gelişmişten yoksula, barış içinde yaşayandan çatışmalar...

Kuzeyden Doğuya Avrupa’da şiddet

Avrupa’da şiddet ne durumda? Her şey gerçekten de muhteşem mi? Peki ya göçmen kadınların durumu? Ger...