Acılarımız kadar umutlarımız da ortak
‘Dünyanın neresinde olursa olsun bir kadının mücadelesi hepimizin mücadelesi.’

Geçtiğimiz dönem bir program aracılığıyla Sri Lanka’da bir kadın sığınmaevinde altı hafta gönüllü çalışma fırsatı elde ettim. Bu deneyim kadınların yaşamlarının küresel ölçekte nasıl benzer engellerle kuşatıldığını görmem açısından dönüştürücü oldu.

Özünde yaşananlar aynı

Sığınmaevinde kadınlarla birlikte kalıyor, gönüllü arkadaşlarımla beraber her günü onlar için biraz daha farklı kılmaya çalışıyorduk. Bir yandan kocasından şiddet görmüş ve çocuklarını kaybetmemek için sığınmış bir kadının çocuklarına güvenli bir alan sunarken diğer yandan ailesi tarafından istismar edilmiş bir genç kadına sınavlarını geçebilmesi için İngilizce ve matematik dersi veriyorduk. Sığınmaevi, tamamen dışarıdan gelen desteklerle ayakta kalabiliyordu. İlk haftalarda bu durum beni derinden sarstı; her bir kadının dava dosyasını görmek, geçmişte yaşadıkları deneyimlerin ağırlığını hissetmek kolay değildi. Oraya gitmeden önce avukatların bana söylediği şu söz aklımda kaldı: “Onlara geçmişleriyle ilgili tetikleyici sorular sorma, sadece nazik ol.” O uyarı, aslında omuzlarıma yüklenen sorumluluğun ilk işaretiydi.

Sri Lanka dünyanın bir ucunda, bambaşka bir gerçeklik gibi görünebilir. Oysa kadınların deneyimlerinde çarpıcı benzerlikler var: aile içi şiddet, ekonomik bağımlılık, devletin kadınları yalnız bırakması, taciz ve tacize kayıtsız kalan polisler... Dil farklı, kültür farklı ama öyküler özünde aynı. Kadınların yaşadığı şiddet, yalnızca bireysel bir erkeğin öfkesinin ürünü değil; tarihsel, yapısal ve küresel süreçlerin kesişiminde üretilen bir olgu.

Sri Lanka’nın sömürgecilik geçmişi de bu noktada çok belirleyici. İngiliz sömürge yönetimi, ülkenin ekonomik yapısını kırılgan hale getirdi. Bağımsızlıktan sonra da bu kırılganlık sürerek özellikle kadınları daha savunmasız bıraktı. Tekstil sektöründe ucuz iş gücü olarak çalıştırılan kadınlar, küresel kapitalizmin çarkları arasında en düşük ücretlere mahkum ediliyor. Durum böyle olunca Sri Lanka’da bir kadının eğitim ve iş imkanlarından mahrum kalması ile Türkiye’de bir kadının istihdama katılamaması da aynı sisteme bağlanıyor.

Asıl anlamlı olan dayanışma

Sri Lanka’daki gönüllülük deneyimim sırasında kendime sık sık şu soruyu soruyordum: Benim burada olmam neyi değiştirebilir? Bir yabancı olarak kadınların yaşadığı sorunları gözlemliyor, onların hikayelerini dinliyor ama kendi “ayrıcalıklı” konumumdan da rahatsızlık duyuyordum. Orada kendi konumumu sorgulamak, benim için dayanışmanın önemli bir parçası oldu. Gerçek dayanışmanın birlikte öğrenmek, birlikte mücadele etmek ve bazen geri çekilmeyi de bilmek olduğunu gördüm.

Bu süreçte asıl anlamlı olan, birlikte yemek pişirmek, aynı sofrada oturmak, çay içerken birbirimizi dinlemekti. Bu küçük anlar, kadın dayanışmasının en somut halleri. Dayanışma, yalnızca yardım etmek değil; yan yana durmak, birbirini görüp tanımak demekti. Aynı zamanda sistemleri sorgulatan ve dönüştüren bir güçtü de. Sığınmaevinde paylaştığımız en küçük anların bile aslında politik bir anlam taşıdığını fark ettim. Bunlara şahit olduğumda çok daha iyi anladım; kadınlar dünyanın neresinde olursa olsun aynı sorunlardan mustarip. Ama biliyoruz ki tıpkı sorunlarımızda birleştiğimiz gibi çözümde de birleşiyoruz, birleşeceğiz.

Hangi ırktan, dinden, dilden ve renkten olursak olalım, çözüm kolektif mücadelede. Beraber, omuz omuza vereceğimiz mücadele ile başarılı olacağız. Dünyanın neresinde olursa olsun bir kadının mücadelesi hepimizin mücadelesi. Kadınların acıları ortak olduğu kadar umutları da ortak.

Fotoğraf: Nicolas Rizzon/ Pexels


Editörden