İnsandan insana kurulan bağ ayakta tutacak kadınları
Yoksul kadınların ortak öyküsünü okuduk ‘Eğreti Yaşamlar’ dosyasıyla. Esenyalı’dan memleketteki tüm kadınların yoksulluk, şiddet, ezilmişlik tablosunu gördük. Bir bağ kurduk Nuran’la, Sinem’le...

“Eğreti Yaşamlar” yazı dizisinde anlatılan hikayeler yalnızca İstanbul Pendik’teki Esenyalı Mahallesinde yaşayan kadınların değil, büyük kentlerin kıyısında “eğreti” duran mahallelerde yaşayan yoksul kadınların ve sanki sadece kadınların sorumluluğunda gibi görülen çocukların ortak öyküsü ne yazık ki...
Nuran’ın ve Sinem’in, bir anne-kızın dışlanma, aşağılanma, yoksulluk, taciz ve tecavüzlerle geçen hayat hikayelerini okuduk ilkin. Sonra mahallenin eczası Ayşegül’e, terzi Hatice’ye kulak verdik. Ardından Sağlık Ocağındaki doktorun gözlemlerini ve son olarak Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden Adile ve Yasemin’i okuduk.

Peki ne gördük?
1) Devlet yasalarla taahhüt ettiği görevleri yoksul kadınlar için yerine getirmiyor!
Kadınların yaşadığı zorlukların yaşamları boyu katlanarak devam etmesinin önemli bir nedeni genel olarak sağlık ve eğitim sisteminin yoksulların ihtiyacını karşılamaktan uzak olması. Kadınların yoksulların da yoksulu olduğunu biliyoruz. Esenyalı’da yaşayan kadınların, sağlık personelinin, oradaki emekçi kadınların anlatılarından görüyoruz ki kadınların ya da çocukların şiddet görmesi durumunda koruyucu mekanizmalar devreye girmiyor. Devletin ilgili bakanlıklarının yürüttüğü zaten yetersiz olan şiddet önleyici çalışmalarsa tümüyle ortadan kalkmış. Doğum kontrol yöntemlerine, şiddete karşı kadınların güçlendirilmesine, ebeveyn eğitimine dair devletin yerine getirdiği cılız işlevlerin de son yıllarda neredeyse tümüyle tükenmesiyle birlikte kadınların içine düşürüldüğü cehalet ve yoksulluk onları erkeklerin insafına terk ediyor. Erkeklerin egemen olduğu bir dünyanın vicdanına terk edilen kadınların durumunun ne olabileceğini ise haberleri izleyen ve neredeyse her gün rastladığımız kadın cinayetlerinden haberdar olan herkes biliyor. Hal böyle olunca da gerçek bir çürümenin, yozlaşmanın, ruhsal zorlanma ve dağılmanın yaşanmasına ve bulunduğu yerden etrafına yayılmasına tanıklık ediyoruz.

2) Kadınların ruh sağlığı bunca tehdit altındayken çocukların sağlıklı olması beklenemez
Nuran’ın hayatı önce aile içi cinsel istismar sonra çocuk yaşta evlilik ardından kocasından gördüğü şiddet, çok sayıda evlilik,tecavüz ve diğer şiddet türlerinin sürmesi, yoksulluğun hiç değişmemesi, çoğunu terk etmek zorunda kaldığı pek çok çocuk doğurma gibi zorlu yaşantılarla devam etmiş. Şu anda da bir kısmı yaşadığı travmalardan kaynaklı çok sayıda fiziksel yıkım var bedeninde. Ruh sağlığının yerinde olmasını zaten bekleyemezdik belli ki iyi değil, “insan gibi olabilmek” için sürdürdüğü mücadeleler bir türlü sonuç vermemiş, “iyi birine benziyor” diye takip ettiği erkeklerin hemen tamamından zarar görmüş. Şimdi çocuklarının yaşamı farklı olsun diye çabalıyor ama bu kadar tükenmişken çocuklarını güçlendirmesi ne kadar mümkün?
Esenyalı’da uzun süredir çalışan aile hekiminden öğreniyoruz çocukların durumunu.
Anlatılanlardan kadınların çocuklarıyla evde ne yapacağını bilmediğini, çocukların gidebileceği kreşlerin olmadığını görüyoruz. Çocukların beslenme, güvenlik, sağlık, barınma gibi en temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığı koşullarda ruh sağlığı hizmetinin öncelikli görülemeyeceğini biliyoruz. Bu nedenle öncelikle mahalledeki beslenme sorunlarının çözülmesi gerektiği ortada. Ardından evlerde gerçekleştirilecek sağlık taramaları, önleyici hizmetler ve eğitimler. Hemen devamında da ruh sağlığı taraması ve destek gerçekleşmeli. Elbette tüm bunların mücadele edilmeksizin gerçekleşmeyeceği de ortada. Neredeyse tüm dünyada sosyal devletin yok edildiği bir dönemde devlet, kendiliğinden yoksulların mahallelerine sunduğu hizmeti artırmayacak. Tersine azaltacak. O nedenle bir psikolog olarak da oradaki çocukların ruh sağlığı hizmetine kavuşmalarının önemli olduğunu ancak öncelikle beslenme ve fiziksel sağlık sorunlarının acil biçimde çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.

3) Kadınların gündelik yaşamı hayatta kalmak üzerine bir uğraşa dönüşüyor
Yazı dizisinden yoksulluk ve işsizlik arttıkça birleşen ailelerin, küçük evlerde kalabalık biçimde yaşayanların sayısının artıtığını öğreniyoruz. Kadınların daha çok eve hapsedildiğini ve dini programların izlenme oranın, ailenin, kadının kapalılığının oransal olarak arttığını da... Sağlıkçıların özellikle vurguladığı bir başka nokta bu tablodan beklenebilecek bir sonuç aynı zamanda. Ensestin, taciz ve tecavüzün yani cinsel şiddetin yaygınlığı. Küçük yaştaki gebeliklerin sayısında yaşanan artış.
Kadınların cinsel bilgilerinin yetersizliği bir başka önemli nokta. Kadınların önemli bir bölümünün cinselliğin erkekler için yaşandığını düşünmesi, doğum kontrolünün günah sayılan, yasaklanan bir uygulama olması kadınların hayatını özellikle zorlaştırıyor.
Sıklıkla cinsel şiddet içeren travmalara maruz kalan kadınların gündelik yaşamı hayatta kalmak üzerine bir uğraşa dönüşüyor. Yoksulluk, kötü barınma koşulları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sayısının çokluğu, şiddetin varlığı gibi unsurlar bir araya geldiğinde kadınların sadece gündelik yaşamını sürdürmesi bile bir başarı olarak algılanabilir.

4) Kadınları ama’sız, fakat’sız destekleyebilecek bir sosyal destek sistemi yok!
Judith Herman “Psikolojik travma bir güçsüzlük acısıdır” diyor. Güçsüz bırakılmanın acısından söz ediyor. Yaşanan travmatik olaylar kişiyi kendi bedenine, yaşamına dair karar almak, uygulamak konusunda güçsüz bırakır. Saldırılar, dayaklar, tacizler, tecavüzler... Değersiz hissettirir ve elbette çaresiz. Bu durumda kadınların payına zorla, zorbalıkla güçten düşürülmek ve yapamadıklarının, karşı koyamayışlarının, engelleyemeyişlerinin acısını yaşamak düşüyor. Özellikle etrafında travmayı yaşayanı destekleyen birileri yoksa tersine insanlar genellikle zorbayı, zalimi haklı görüyorsa o zaman travmanın etkilerinin katmerlendiğini biliyoruz. Esenyalı’daki kadınların anlatılarından şiddete maruz kaldıklarında onları ama’sız fakat’sız destekleyebilecek bir sosyal destek sisteminin var olmadığını görüyoruz.
Ne kadar kötü birşey yaşamış olursanız olun, diğer insanların ne dediği sizin onarımınızı, yaranızın ne kadar sürede iyileşeceğini belirleyen temel faktörlerden biridir. Tanıklar için, güce sahip olandan yana tavır almak kolay ve konforlu olandır. Şiddeti uygulayanın yani zorbanın beklentisi her açıdan karşılanması kolay olandır. Zalim olan tanıklara “Sen hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam et, görme, duyma…” der. Şiddete maruz kalandan yani bu olay ve ilişkide güçsüz olandan yana tavır almak ise pek çok zorluğu beraberinde getirebilir. Şiddete maruz kalanın beklentileri vardır. Acısının, hüznünün paylaşılmasını, anımsanmasını, özen gösterilmesini ister. Bunu yapmak da bazen gücü elinde bulunduranın öfkesini şiddetini tanığın kendi üzerine de çekmesi anlamına gelebilir. Tam da burada eğer tanıklardan “kurban”ın yanında yer alanlar, sessiz kalarak failin yanında pozisyon alan birilerine “neden susuyorsun” derse, diğeri “ama onlar da…” diye başlayan cümleler kurup eski pozisyonuna hızla dönmeye çalışabilir. Tabii tüm bu ilişkiler dinamiktir. Bugün failin yanında yer alan yarın “kurban”ın yanında pozisyon alabilir. Eğer böyle bir olasılık olmasaydı dünyada iyi şeylerin olma ihtimali hiç kalmamış olurdu. Failden, erkek olandan, silahlı olandan, zengin olandan gücü elinde bulundurarak zorbalık yapandan yana olmak genel akışa, eğitimle alınana, toplumsal olarak onaylanana uygun davranmaktır genellikle. Şiddete maruz kalandan yana pozisyon almaksa bireysel ve/veya örgütlü olarak çabalanarak edilinilen yeni bir politik bilinçle olanaklıdır.
Yazı disinde anlatılanlardan öğrendiğimize göre kadınların önemli bir bölümü çocuk yaşta evlendirmelerinin yanlış olduğunu, hukuken de suç olduğunu bilmiyor. Yaşadığı tecavüzü, tacizi tanımlayacak bilgiden yoksun. Yaşadığı şiddetin karşılığında nerede, nasıl hak arayacağından da genellikle bihaber. Böyle bir durumda cinsel şiddetin tespiti, cezalandırılması, maruz kalanın sağaltımının gerçekleşmesi olanaksız görülüyor. Sağlık hizmetinin yeniden evlere gidilerek verilmesi, bu konudaki eğitimlerin artırılması, kadınların yaygın biçimde hakları konusunda bilgilendirilmesi ve hak arayabilecek bilinci edindikleri yerden de kadın örgütlerinde örgütlenmesi gerekiyor.

5) Kurtarıcı adamlar aramak yerine kendi kurtuluşunun öznesi olan kadınlar olmak
Kadınların öykülerinde sıklıkla rastlanan ortak özelliklerden biri de yanlış adamlara güvenmek... Büyük çoğunluğu okula gitmemiş, işsiz, örgütsüz kadınların sıkıştıkları her defasında bir adamı kurtarıcı olarak görmesi ve “İyi birine benziyordu, sonra beni sattı”, “İyi birine benziyordu kısa süre sonra dövmeye başladı” diye biten yaşantıların içine düşmesi sıklıkla yaşanan bir gerçeklik. Özellikle televizyon dizilerinde her akşam çok yoksul semtlerden “iyi birine benzeyen” adamlarca “kurtarılan” kadınların hikayelerini izleyen ve içinde yaşadığı cendereden kurtulabilmek için yol göremeyen kadınların böyle başlayan öykülerinin olması yadırganamaz.


BU TABLODAN NEDEN UMUTSUZLUK ÇIKMAZ?
Erkek şiddetinin olduğu bir evde büyüyen kadınların ilerleyen yıllarda şiddet tehdidini görmekte ve algılamakta zorlandığını biliyoruz. Yani şiddete yakın büyüyen kadınların, şiddet uygulayacağı rahatlıkla görülebilecek bir adam hakkında “Hiç bir koşulda beni incitmez” diye düşünebildiklerini, bakışlarla, bağırarak gerçekleştirilen tehditlerin, yalnızlaştırma hamlelerinin risk olarak algılanamadığını da... Bu nedenle şimdi Esenyalı’da yaşayan kadınların yaşadığı şiddet yalnızca kendileri için değil tüm toplum için yaşamsal bir tehdit oluşturuyor. Ensestin, cinsel şiddetin bunca yaygın olduğu bir sosyal dokuda psikolojik ve ekonomik şiddetin ilişkilerin iliğine işlediğinden emin olabiliriz. Böyle olunca şiddetin toplumsal bir döngüye dönüştüğünü, kendi beden sınırlarını da bir başkasının beden sınırlarını da göremeyen, nereden şiddet geleceğini algılayamayan, kendi saldırganlığını dizginleyemeyen birbirine ve ilişkiye geçtiği insanlara zarar veren bir toplumsal çürümenin yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Ki bu çürüme tespitini elbette salt Esenyalı için yapmıyorum. Günümüz dünyasında genel bir gericileşme ve toplumsal çürümenin olduğunu, insani değerlere dair yıkımın arttığını, sevginin alanının daraldığını ve nefretin yoğunlaştığını gözlemliyoruz. Söylediğimin umutsuzluğu çağrıştırdığını biliyorum ama umutsuz değilim. Dünya tarihi böylesi dönemlerle dolu ve böylesi dönemlerin kitlesel hareketlerle tersine çevrilmesiyle... Özellikle kadınların alanın daralmasının da bu ruhsal çöküşün önemli nedenlerinden olduğunu düşünüyorum. Mahallelerde kadınlarla yürütülecek çok yönlü çalışmaların sevgiyi, sağaltımı, iyiliği, şiddetin azalmasını, tecavüzlerin son bulmasını sağlayacağını biliyorum. Esenyalı’da mücadele eden kadınların sesi sağaltımın sesi olarak geliyor kulağa. Onlar iyileşmenin yolunu da gösteriyorlar bir yandan... Ancak travmatik olaylara maruz kalanlarla süreğen biçimde çalışmanın zorlukları da unutulmamalı. Dikkatli, özenli, kendini, kendi ruh sağlığını da koruyan uzun vadeli bir çalışma örgütlenmeli. Birbirini gözeten, yorulduğunda dinlenen, tanık olduklarının üzerinde bıraktığı izleri adım adım sağaltma çabasındaki bir çalışma. Yoksa bunca şiddet ona karşı mücadele edeni de ruhsal olarak fiziksel olarak zihinsel olarak yani her yönden zorlayacaktır.

“Cehennemde mucize ne arar?” diye başlamıştı Sevda Karaca anlatmaya... Doğru cehennemde mucize olmaz. Cehennemdeyseniz şans hep zalimden yanadır, kader onlara güler. Cehennemde tek yol insandan insana kurulan bağdır. O da bir anda olmaz, zamanla, emekle... Umutsa onca acı yaşayan Nuran’ın hâlâ bu röportajı yapması, devlet sesimizi duysun, başka kadınların başına bunlar gelmesin, çocuklarımı kurtarayım demesinde gizli belki de... “İnsan gibi hissetmek” isteyişinde...

İlgili haberler
Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Esenyalı’da ikisi bebek yedi kişinin yaşadığı bir evdeyiz. İstismarın, yoksulluğun, şiddetin, cehale...

Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Esenyalı’da eczacı ve terzi anlatıyor: Dayak artık kanıksanmış, enseste değil gebeliğe çözüm arıyorl...

Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Mahallede 4300 hastaya bakan bir aile hekimi “İstanbul’un ve ülkenin küçük bir panoraması” dediği Es...

Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Günlerdir sorunlarını anlattığımız Esenyalı’da çözümü Kadın Dayanışma Derneğinden kadınlarla konuştu...

Bu mu ‘sosyal hizmet’! 481 lirayı al ve sus!

Devlet; 1.5 ay önce tedbir kararı konulan çocuklar için ancak dosya haberimizden sonra devreye girdi...

‘Eğreti Yaşamlar’ın mahalleli kadınlara gösterdiği

Kadınların içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren ‘eğreti yaşamlar’ dosyası aslında dernek olara...

Üzüntümüz insana dair, mücadelemiz de öyle!

Yaşadıklarının ağırlığı yüzüne, bedenine, ruhuna yansımış olan Nuran’ın sinir krizi geçirdiği gece b...