Değişen dünyada kadınlık halleri
İnternet kullanımı her sınıftan, her sosyal çevreden kadının hayatında önemli bir yer tutuyor. Özellikle sosyal medya kullanımının yoğunluğu, kadınların hayatlarında büyük değişimlere sebep olabiliyor

İstatistiklere göre bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası internet kullanıyor. Amazon, Facebook gibi küresel şirketlerin kolları, dünyanın dört bir yanına kadar uzanabildiğinden küresel kültür; kitlelerin algı dünyaları, düşünceleri ve yaşam tarzları üzerinde değişim yaratan etkiler bırakıyor. Değişime direnen muhafazakâr kesimler bile küresel kültürün cazibesine kapılmadan edemiyor. Sürecin toplumumuzdaki yansımaları, özellikle kadınların dünyasındaki değişim açısından üzerinde durulması gereken önemli noktalara işaret ediyor.

Kendi yaşamlarımızdan bildiğimiz gibi, çocukluktan itibaren kadınlık deneyimlerini farklı biçimlerde yaşasak da ortak yanlarımız ağırlıktadır. Örneğin anne-babaların çoğu, kız çocuğunu bir mülk gibi denetlemeye çalışır. Oysa çocuk ne ailenin ne de devletin mülküdür. Fakat doğrudan çocuğu yetiştirenleri suçlamak da haksızlık olur. Kendilerine ne belletilmişse onu uygularlar, geleneklere sadık kalırlar. Dinin gelenek içinde kalan ilkelerini benimsediklerinden geleneğe karşı çıkmakta zorlanmaları da doğal karşılanmalıdır.

Kişi üzerindeki aile, okul, din gibi etkilerse dönemlere göre farklılık gösterir. Çağımızda da cep telefonu ve internet, kullanıcısının iletişim kurma olanağını artırdı. İnsan artık gündelik işlerini oturduğu yerden halledebiliyor. Zaman ve mekan sınırlamasının olmayışı, hız etmeni, paylaşım alışkanlığı gibi nedenlerle yeni teknoloji, geniş kadın kitlelerini kısa sürede etkiledi. Kullanıcı olmak onların özgüvenini güçlendirdi. Kısacası bir uyanış yaşandığından bile söz edebiliriz.

Daha düne kadar kadınlar için dünya sınırlıydı. Bu, onların gerçeklik-düşünme ve dil bağlamında da sınırlılık içinde olduğuna işaret eder. Dünyayı keşfetme merakı bu koşullarda yeterince gelişemez. Örneğin bir ev kadını, dış dünya kendisine kapalı olduğu için, geleceğini eşine teslim etmekten başka bir şey yapamayabilir. Kadından beklenen, iyi bir eş ve anne işlevini yerine getirmesidir. Aile mahremiyetiyse, aileyi sorgulamayı zorlaştırmaktadır. Uyum bozulmasın diye sorunlarla yüzleşmekten kaçmak, sorunları kangrenleştirmektedir ki bundan hangimiz zarar görmemişizdir?

SINIRLI GERÇEKLİKTEN SOSYAL MEDYAYA

Bugün ataerkinin baskıladığı pek çok kadın gerek aile içinde gerekse kamusal alanda saygı görebilmek için erkekten farklı olarak, davranışlarına sınırlama getirmeye çalışır. Dolayısıyla bu kadınlardan yaşamda yapmak istediklerinin tümünü gerçekleştirmesi beklenemez. Misal ninelerimiz, “Hayat kadınlara cömert davranmıyor” diye yakınmazlar mıydı? Kendini ailesine feda ederek yaşamdaki taleplerinden vazgeçen kadın, toplumun gözünde değerlidir; gerçekliğe kendi kararları doğrultusunda müdahale edebilen kadınınsa vay haline… Geleneksel iffetli kadın imgesi, Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanıp durur.

Gerçekte kadın ve erkek, her ikisi de kendileri hakkında ataerkil algılara sahiptir; çünkü aynı kültürle yetiştirilmişlerdir. Toplumsal baskıdan uzak bir cinsellik yaşamak her ikisi için de zordur. Toplumca onaylanmamış bir cinsellik -nikahsız birlikte yaşamak, kendi cinsiyle birliktelik vb.– sorun yaratır. Namus kavramıysa kadın bedenine indirgenmiştir. Kadının cinsel ihtiyaçları göz ardı edilir; ancak erkek bir “cinsiyet bedeni” oluşturmuştur. Bu özgül bir bedendir, yalnızca o haz alır, kadını hesaba katmadan… İki cinsin yaşamlarının karmaşık gerçekliği kuşkusuz bu kadarla bitmez. Ama genel durum aşağı yukarı budur.

Peki çağdaş kadın ne ister? Yine geniş kitlelerden söz edersek… Aralarında okuma yazma bilmeyen, ne meslek ne de iş sahibi olan, gündelik geçici iş bulabilen, eşinin gelirine bağımlı, çocuk yaşta zorla evlendirilip çocuk çocuğa gark olan ve sayıları milyonlarla ifade edilen daha niceleri… Somut örneklerini çevremizde, medyada, televizyon kanallarının gündüz kuşağı kadın programlarında buluyoruz. Tabii bu, buzdağının görünen yüzü. Salt gözlem ve deneyimlerimize dayanarak da olsa, her birinin yaşamının sinema şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğine tanık oluruz. Yeni yetmelik: Sevmek yasak. Evlilik: İlk gece korkusu, gebelik, loğusalık, peş peşe doğumlar, çocukların bakılıp büyütülmesi…

Bu kadınların taleplerinin hangisi yeterince karşılanmıştır acaba gerek aile içinde gerekse sosyal kurumlarca? Kendini tehdit altında hissettiğinde bile hukuk yoluyla yeterince korunabilmiş midir? Hak aramaya kalksa zinhar hazmedilmez! Sanki bu dünyaya çile çekmeye gelmiştir.

Sosyal medya: Kurallar ağının sınırlandırıcı bağlarından kurtulmak. Stres atmak, yeni insanlarla tanışmak… Evli kadın, evliliğin sınırları içinde kalan bir özgürlüğe sahip. Ama içindeki özgürlüğü koruyabilmiş. Hiç sevdi mi, sevildi mi? Aşık olmak istiyor; erkek arzusunun nesnesi olmayı reddediyor. İmgelem gücü doruğunda, internet aşkı daha büyük bir haz veriyor; öyle olmasa yüz yüze gelmeden, karşısındakine dokunmadan nasıl aşık olunur da sevgiliye kaçılır? Olağanüstü deneyimlere hasret! Şiddetse burnunun dibinde. Yaşıyor ya da yaşayanları görüyor, duyuyor; kadın mücadelelerine yabancı değil, kadın sığınma evlerini biliyor. Kadın katillerine hak ettikleri cezanın verilmemesine isyan ediyor. Hukuk sistemindeki aksaklıklar, yetkililere güvenin azalması… Resmi nikahtan önce dini nikah kıyılması suç: sağır sultan duymuş ama kimin umurunda? Nerede denetim? Siyaset dünyasında bir keşmekeş; önlem almak yerine birbirlerini suçlamalar… Son çare, soluğu televizyon kadın programlarında alıyor. Yalnızca genç kızlar mı evden kaçanlar? Bir diğeri, çocukları yetişmiş, torun torba sahibi, kadınlığından utanmış yıllarca, “Aşık oldum” diyor, tüm korkuları silinmiş… Çekip gidiyor sevdiğine. Kınanıyor: “Bu yaşta!” Erkeğin ailesine bağlı oluşuysa, aile içinde kadın–erkek arasındaki hiyerarşik ilişkiyi gizler. Koca, daha etkili bir iletişim kurmaya heves duymuyorsa bile kadın suçlanır: “İçkisi, kumarı yok, dövdü mü sövdü mü?”

Genç kuşaktan kadınlar geleneksel-çağdaş değerler arasında bocalıyorlar. Risk almaktan çekinmiyorlar ama bir yandan da yaşamlarında istikrar olsun istiyorlar; hele de çocuk varsa… Çarpık kentleşme nedeniyle sitelerin yanı başında gecekondu mahallesi yer alıyor. Genç kadın, görece rahat hemcinslerini gördükçe, yoksulluğun baskısını hissediyor, yaşam kalitesini sorguluyor, yaşamını kökten değiştirmek isteğine kapılıyor. Kendini tanıma deneyimleri sırasında içgüdüleriyle davranabilir, aşkı ararken yanlışlar yapabilir. Ancak unutmayalım ki, özgürlük yanılması yaratmakla yanlışın büyüğünü neoliberal politikalar yaptı. Bu gençlerin durumu, geneli yansıtmasa da ciddiye alınması gereken bir konudur.

Kuşkusuz, kayıp kadınlar, sosyal medya, televizyon kanallarındaki kadın programları, madde bağımlılığı, ailelerinin terk ettiği çocukların durumu -büyükannelerin eline kalanlar, sosyal hizmetlere bırakılanlar- vb. tartışmalı konular hakkında akademi dünyasında çok sayıda anket ve bilimsel çalışma bulunuyor. Bu yazı, sınırlı bir bakış açısıyla teknolojinin kadın dünyasına olan etkilerine el yordamıyla dikkat çekmeyi amaçlıyor. Dünyanın geleceğini genç kuşaklar belirleyecektir, dolayısıyla dünyadaki gelişmelerden kendimizi soyutlayamayız. Sorular ortaya çıkınca, çözümleme olanağını da getiriyor. Kişi bir kez hakkını savunmaya görsün, geri dönüşü yoktur. Pandemi koşullarına rağmen kadının bağımsızlık isteği dur durak bilmiyor. Mesele, özgürlük-sorumluluk dengesini kurabilmekte. Kadınların cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldıkları sorunlar çerçevesindeki örgütlenmeye katılımlarının artacağını düşünmememiz için bir neden yok. Kadın önce kendini tanıyacak, sonra arkası gelir. Bilinçlenme, eylemleri de içermek zorundadır. Güçlü bir siyasi tepki, başka türlü nasıl oluşacaktır?


İlgili haberler
Dizi dünyasından kadınlara düşen: Bu hep böyle gid...

‘İzleyiciler olarak, cinsiyet ayrımcılığına, kadın düşmanlığına yer veren yapımları ekrandan kaldıra...

Kırmızı Oda topluma ayna olabilir mi?

Şiddet sorunu siyasaldır, çözüm de haliyle siyasal olacaktır. Dizinin senaryosu siyasi bir zemine ot...

Bakım emeği üzerine...

Tülin Tankut bakım emeği üzerine yazdı: “Bakım emeği sömürülenlerin, ezilenlerin mücadelesini de kap...