'Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin!'
'Hiçbir değer ve ölçünün var olmadığı, insanlık erdeminden vazgeçildiği, aklın ve yüreğin sustuğu; kör, hayvani güdünün hükmettiği günler, günler... Son sayfa bir barış tiradı, bir çığlıktır adeta.'

Öncelikle çevirmenle başlamak istiyorum söze.

Sosyalist literatüre büyük eserler kazandırmış Atilla Tokatlı; İlya Ehrenburg'un Paris Düşerken'ini, Ostrovski'nin Ve Çeliğe Su Verildi'sini, Lenin'in Felsefe Defterleri'ni de çevirmiş, Ansiklopedik Felsefe Sözlüğü gibi pek çok yayına da hayat vermiştir. Öyle akıcı bir dili var ki bir solukta okumak, adeta içmek istiyorsunuz satırları. Yazarımız Dido Sotiriyu ise 1909'da Anadolu topraklarında, Aydın'da doğmuş ve mübadele döneminde Atina'ya göçmüş. Yunan yazar ve aktivist Elli Pappa'nın da kardeşi.

Ezber bozan bir şaheserle karşı karşıyayız. Benden Selam Söyle Anadolu'ya ya da Kanlanmış Topraklar ismiyle de bilinen roman, 248 sayfa olmasına rağmen Balkan Savaşı'ndan başlayıp büyük mübadeleyle noktalanıyor. Yunanistan'da 50 baskı yapmış, dünyada 10 dile çevrilmiş, Türkçeyle 1970’ de ancak buluşmuş. 1982 Abdi İpekçi Türk Yunan Dostluk ödülüne layık görülmüş.

HALKLAR ARASINDAKİ DOSTLUĞUN YAŞANDIĞI ZAMANLAR

Baş karakterimiz Manoli Aksiyotis, Efes harabelerinin yanı başında Kırkıca'dan bir Rum köylüsü. Yedi çocuklu bir ailenin ferdi. Evde despot, dışarıda elsever, çalışkan, sözünün eri ve yakışıklı bir babanın oğlu. Romanın kadın karakterleri özne olamamışlar ve bu çok doğal geliyor. Çünkü anlatılan yüzlerce iç içe geçmiş hikayede, savaşın vahşetini yaratan ve yaşayan önce erkeklerdir.

Manoli’nin annesi 14 çocuk doğurur ve bunların 7’si yaşar. 4 oğlunu da savaşlarda kaybeder kadın. Kocadan her gün dayak yediği halde bu zavallı kadın, adeta sabır taşıdır ki şöyle der:

"'Adam öfkeliyse karşı gelmeyeceksin’ derdi hep. ‘O zaman sana kul köle olur.'. Babanın ne cins bir köle olduğunu sadece kendisi bilirdi!" (s. 8). Abla Sofia, ailenin tek kızı ve gün boyu onca erkeğe hizmet edip koşturur durur. Kalbine aldığı ilk adam Balkan, ikincisi de Cihan Harbi’nde ölünce o da yumuşacık yüreğini bir daha açmamak üzere bütün erkeklere kapatır.

Bolluk ve bereketin, halklar arasındaki dostluğu yaşattığı zamanlardır.

Birinci bölümün özeti gibidir şu cümle: "Ekmek derdimiz yoktu çünkü ve çünkü ölümün dehşetiyle yüz yüze gelmemiştik henüz!". (s. 15)

SAVAŞIN DÖNÜŞTÜRDÜKLERİ

Manoli'nin mutluluk taşan çocukluk ve ilk gençlik yıllarının savaşla birlikte nasıl dehşetengiz bir karanlığa, insanlıktan çıkaran bir kabusa dönüştüğünü, adım adım ikinci bölümde gözler önüne sermeye başlar eser. Jön Türklerin ve bir takım sarıklıların kışkırtıcı faaliyetlerle "vebadan bin kere beter pis gavur köpeklerine karşı"(s. 65) kin saçarak iki halkın nasıl düşman ettiğini okuruz.

O her şeyi merak eden Pisagor'dan, Homeros'tan haberdar zeki, lacivert bakışlı çocuk Manoli; insanların nasıl olup da küt, kaba, cani bir canavara dönüştüğünü bizzat yaşayarak gözlemler amele taburunda. Askerden kaçar saklanır. Komşulardan bir kadın, üç kaçak oğlun akıbetini öğrenemez ve bir gece sebepsiz gülmeye başlayarak çıldırır.

Bir düğün gecesi küçücük çocukların katliyle başlar boğazlaşma. Kanıksanan ölümler, yaşanan korkunç zulüm ve tanık olunan, hayal bile edilemeyecek ölçüde yoksunluk, açlık, çaresizlik... Yine de umudunu yitirmez Manoli ve "Hayatla, ne denli tahammül edilmez olursa olsun, daima barışık kalmasını bilen böyle mükemmel insanlar da var!" der. (s. 135) Savaşın vahşeti süredursun, amele taburu askerleri Türk çiftçilerin yanına, hasat için adeta ırgat verilir. Böyle iyi insanlardan biridir Ali Dayı.

Ali Dayının kızı Adviye, bir serçe kadar ürkektir ve zamanla kahramanımızı usul usul sever. Hisleri karşılıksız kalmaz, başlarına geleceği bile bile engel olunamaz bir çekimle beraber olurlar. Türkler ve Rumlar ölesiye bir kavganın içindeyken bir Hristiyan erkek ve bir Müslüman kız, nasıl olacaktır? Ne gelenekler, ne de yasalar izin vermez birlikteliklerine ve Manoli'nin asker kaçaklığıyla noktalanır aşkları.

‘BEN DE SEVERİM VATANIMI. YALNIZ ONU, DEVLET İLE KARIŞTIRMAM’

Üçüncü bölümde ise Yunanlılar İzmir'e çıkar. Rumlar, derin bir nefes aldık derken bu kez de Yunan ordusunda Türklere, konu komşusuna, köylüsüne karşı savaşmak zorunda bırakılır. "Savaş, barbar silahlarını bizim ellerimize vermişti şimdi; kuvvet bizim tarafımızdaydı, efendi bizdik..." der Manoli (s. 145). Ve açık yürekli bir arkadaşlık başlatan Drossakis ile tanışır. "Ben de severim vatanımı. Yalnız onu, hükümet ve devletle karıştırmam."(s. 186) diyen sosyalist yeni arkadaş, yeni ufuklar sunar kahramanımıza.

Fakat bir pusuda yaralanırlar.

Tarihte birçok kez yaşanmış çaresizliğe burada da rastlıyoruz. Ermeniler de paylarına düşeni alır. Eşkıyalar kol gezerken; mezarlıklarda, mağaralarda can havliyle saklandıkları bir gün, anasının memesinden bir damla bile süt akmayan bebek avaz avaz bağırır. "Boğun çocuğu!" der erkekler, "Yerimizi bulacak eşkıyalar!". İhtiyar bir kadın koşup gelir elinde yastıkla ve bebeğin nefesi kesilene kadar basar anası bağrına.

Madam Fofo'dan da bahsetmeliyim. Sanki savaş yokmuş gibi, "kalçalarını oynatarak şuh bir edayla atlas terliklerini sürükleyen, baş döndürücü kibar fahişe...", erkeklerin aklını başından alan...

Mütarekeden sonra köy papazı Fotis'in yeğeni Katina'ya layık görülmeyen Manoli'nin, cephenin ön saflarında yaşadıklarıdır bunlar. Malum sonla, Yunanlıların Anadolu'dan çekilmesine karar verilir.

Dördüncü bölümde ise, tam bir can pazarı yaşanır. Yenilen Yunan ordusu dağılır. "Kardeş dönüp de kardeşine bakmadan, kaçmaya koyuldular." (s. 205) der Manoli.

GERÇEK BİR BARIŞ İÇİN SAVAŞMAK GEREK

"Memleketin en güzel kızlarını toplamış Yürük, anadan doğma soymuş, göğüslerini okşamış birer birer, sonra da bıçağını çekip memelerini kesmiş."

"Memelerden bir tespih yapacağım! demiş. Dünyada hiç kimse daha böyle bir tespih görmedi!" (s. 158)

Asker sohbetlerinde ilkin saygı ve acı hissedilirken, giderek tavsayan ve kanıksanan durumla hiç bir şeyden etkilenmeden, sadece cinsel hislerini uyandıran hikayeleri dinlerler. Öyle ki, "Harabe ve kahırdan, yangından, cinayetten, ırz düşmanlığı ve soygundan başka bir şey görmedim. Sivil Türk halkı ödüyordu bizim bozgunun ceremesini..." (s. 208) sözleriyle özetler kaçış sırasında olan biteni. Ne ki, ölen oğlunun başında, iç paralayıcı çığlıklar atan genç kadına tecavüz edecek kadar barbarlaşırlar.

Ve savaşta insanlık; bir sırtlan kadar yırtıcı, yılan kadar sessiz ve sinsi, akbaba kadar açgözlü, tilki kadar kurnaz ve bazen de bir tavşan kadar korkak, tabanları yağlayıp kaçacak denli insanlıktan çıkmıştır. Her yerde ölüler, ölüler...

Hiçbir değer ve ölçünün var olmadığı, insanlık erdeminden vazgeçildiği, aklın ve yüreğin sustuğu; kör, hayvani güdünün hükmettiği günler, günler...

Son sayfa bir barış tiradı, bir çığlıktır adeta.

Son cümlesi şöyledir:

"...Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin!" (s. 248)

Manoli ilenmiş, ama bu bedduanın bugüne dek işe yaramadığı açık. Gerçek bir barış için savaşmak gerek.

Benden Selam Söyle Anadolu'ya (Kanlanmış Topraklar)
Yazar: Dido Sotiriyu
Çeviri: Atilla Tokatlı
Alan Yayıncılık

Fotoğraf: Kitap kapağı

İlgili haberler
Savaşa değil barışa kazanılmış bir “cephe”, ama na...

Afrin Operasyonu ile ülke içini de kendi açısından her anlamda “kazanılmış bir cephe” haline getirme...

Kadınlar soruyor: Bu savaşı kim, ne için istiyor?

Kocaeli’den Fatma Şahin Ekmek ve Gül’e yazdığı mektupla iktidarın savaş politikalarına dair düşüncel...

Dünyanın neresinde olursa olsun savaşın acısı aynı

Savaştan kaçan göçmen kadınlar, Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneğinde Filistin’de kadınların yaş...