‘Biz sizin gibi yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz’
Suriye’den Türkiye’ye göç. Burada yaşanan yoksulluk, açlık, horlanma. Tam biraz toparlanıyor derken dünyayı saran korona ve yeniden açlık, yoksulluk ve dışlanma. Mülteci Hatice anlatıyor...

Merhaba, ben Hatice. 7 yıldır İstanbul Çağlayan’da yaşıyorum. 4 çocukla birlikte Suriye’den göç edip geldik. Kin, nefret, öfke her şeyi 7 yılda çokça duyduk. “Pis Suriyeliler, hırsız Suriyeliler” söylemleri ilk günkü gibi, hiç bitmedi. Türkmen olduğum için Suriyeli kadınlardan belki daha avantajlıyım. Çocukların okuluna gidince diğer Suriyeli kadınlar için çeviri yapıyordum, hatta çocukları için okulda ben konuşuyorum. Ben konuştukça Türkler sevmeye başladı. “O pis Suriyeliler!” yerine “Sen çok iyisin” denmeye başlandı. Çocuklarımın okulda, sokakta maruz kaldığı hakaretler ve küfürlerin inadına biz güzel Türkçe konuştukça onlar gibi giyindikçe sustular.  

Eşim atölyede tekstil işçiliği yaparken ben de ufak tefek ev işlerine gidiyorum. İlk gittiğim ev işlerinde paramı alamadım. Sesimiz çıkmadığı için emeğimizin karşılığını vermiyorlardı. Sonra emeğime sahip çıkmaya başladım ve para kazanmaya başladım. Çocuklarıma okul harçlığı ve evin ihtiyacını karşılayabiliyordum. Çalışmaya gittiğimde yarım gün ev işleri yapıp çocukları okuldan alıyor sonra akşam yemek, temizlik yapıyordum. Koronavirüs çıktı artık ne ben işe gidebildim ne eşim işine gidebildi ne de çocuklar okula gidebildi. Üç ay boyunca evde yaşamaya çalıştık. İki yıldır çalıştığım evler beni istememeye başladı. Eş dosttan borç alarak idare etmeye çalıştık ama nereye kadar. Çocuklar EBA TV’de eğitim alamadılar bir süre. WhatsApp gruplarında verilen dersleri yapabildiler sadece. Salgın bizlerden çok şey eksiltti. Yaşama kaygımız daha çok arttı. Evde çocuklara verecek bir şeyin olmaması, her güne ne yemek yapacağım kaygısı çok ürküttü beni. Her şeyle başa çıkılıyor da aç kalmaķla başa çıkılmıyormuş.

Çocuklar için sebze toplamaya gittim. Pazardaki artıklardan topladım. Birkaç komşumla gittiğimiz pazardan ne sağlamsa onu aldık. Mahalledeki pazar yerlerini öğrendik bu sebeple. Orada da bize laf söyleyenler oldu. “Niye, neden topluyorsunuz. Yediniz bitirdiniz her şeyimizi” diye bağıran pazarcılar oldu. “Gidin memleketimizden, istemiyoruz” dediler. Anlamayan arkadaşlar da oldu, insanlar bağırınca çıktık pazardan. Ama çok kahroldum. Çok ağladım. Kimseye bir şey söylemedim. Kimseye bir şey söylemem çünkü onlara göre biz suçluyuz. Biz de onlar gibi yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz halbuki.


İlgili haberler
Afgan bir aile: ‘Devletler her yerde zenginleri dü...

26 yıllık bir göç hikayesi Afganistanlı Rahele’nin hikayesi. Bu hikayede deneyimlerinden çıkardığı s...

Pandemide sırt sırta verilmiş bir kadın dayanışmas...

Aliye ve Neşe iki mülteci kadın. Türkiye’de yaşadıkları zorluklar aralarındaki dayanışmayı ve komşul...

Mülteci kadınlar: Savaşta öleceğiz diye geldik, şi...

Küçükçekmece’den Çağlayan’a, ‘Bizi virüs değil açlık öldürecek’ diyen, salgını dahi Suriyelilere bağ...