Salgın hastalıklar, aşı reddi ve toplumsal sorumluluk
‘Aşı ile önlenebilir hastalıklardan arınmış bir ortamda doğmak ve büyümek her çocuğun hakkı, sorumlusu da devlet olarak kabul ediliyor.’

Son zamanlarda özellikle kızamık, suçiçeği, verem gibi bulaşıcı hastalıkların sayısal artışına tanık olmaktayım daha doğrusu toplum olarak tanık olmaktayız. Ülke olarak tanıklık ettiğimiz bir diğer gerçeklik ise mülteci ve göçmenlerin giderek artan sayısı ve tam bir sağlık hizmeti alamadıkları için ortaya çıkan sorunlar. Özellikle Suriyeliler... Ekonomik kriz sonucu gelişen işsizliğin, yoksulluğun nedeni olarak görülen, ırkçı söylem ve uygulamalara maruz kalan Suriyeliler. 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş nedeniyle Suriye vatandaşları, ülkelerini terk edip başka ülkelere göç etmek zorunda kaldılar ve göç etmek için en fazla bizim ülkemizi tercih ettiler. Ekim 2016’da 2 milyon 75 bin Suriye vatandaşı misafir edilirken, bu sayı İçişleri Bakanlığı tarafından şubat 2017’de 3 milyon 551 bin 78 kişi olarak açıklandı.


Sadece kayıt altına alınabilen mülteci sayısının bu kadar fazla olduğu bir durumda bulaşıcı hastalık riskinin artış göstermesi, beklenen bir tablodur ve bunun en net örneği kızamık hastalığında görülüyor.


Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayımladığı kızamık verilerinde de ülkemizdeki vaka artışını net bir şekilde görüyoruz. Son aylarda bu sayının dikkat çeken bir artışına da tanıklık ettik. Sağlık Bakanlığı tarafından tutulan bu istatistikler, sorunun tespiti açısından önemli olmakla birlikte, bu sayısal artışın nedenini tespit etmek ve çözüm önerilerini sunmak devletlerin sağlık politikacılarının en önemli görev ve sorumluluklarından biridir.

Yukarıdaki verilerin kayıt altına alınan ve istatistiklere yansıyan veriler olup, bu istatistiki verilerin dışında kayıt altına alınamayan mültecilerin olduğunu ve sayılarının hiç de az olmadığını tahmin ediyoruz. Bizim için asıl risk grubunu da bu grup oluşturuyor. Çünkü mülteci çocuklar Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz bir şekilde rutin çocukluk çağı aşılarını olmaktadırlar. Kayıt dışında kalan ve kaçak yollarla giren vatansızların salgın hastalıklar konusunda risk durumu Sağlık Bakanlığı tarafından ciddiyetle ele alınması gereken konuların başında gelmelidir.

Aşı ile önlenebilir hastalıklardan arınmış bir ortamda doğmak ve büyümek her çocuğun hakkı, sorumlusu da devlet olarak kabul ediliyor. Türk Tabipleri Birliği birinci basamak çalışanları için hazırladığı aşı rehberinde, temel olarak birinci basamak sağlık kuruluşlarında yürütülen aşılama hizmetlerinin, ülkenin her yanında her yıl dünyaya gelen 1 milyon 300 bebeği kapsamasına; günümüzde Türkiye’de çocukluk döneminde 13 hastalığa karşı aşı yapılıyor olmasına; aşılamanın, birinci basamak sağlık hizmetlerinin en önemli bileşenini oluşturmasına; zaman zaman sağlık çalışanlarının büyük özverisi ile yürütülmesine; Türkiye’de aşıyla önlenebilen bulaşıcı hastalık sayısının oldukça azalmış olmasına dikkat çeker.


AŞI REDDİ VE SAĞLIK BİLİNCİ

Aşılar ile önlenebilen hastalıkların ortadan kalkması ve diğer hastalıkların sıklığının azalmasını sağlayarak, dikkate değer başarılar elde edilmesine karşın, aşıya karşı olan tutumlar da vardır. “Anti aşılama” olarak da adlandırılan bu hareket, neredeyse aşılamanın kendisi kadar eskidir. “Aşı reddi” ülkemizde son yıllarda bulaşıcı hastalıkların artışına etki eden faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Aşılar, bulaşıcı hastalıklara karşı bireysel koruma sağlamasının yanında toplumsal bağışıklık da sağlayarak bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemektedir. Çocuklarımız en savunmasız gruplardır ve onların korunması için hep birlikte hareket etmek zorundayız. Anne babaların dini ve inançları, devlete ve sağlık sistemine güven duymamaları, aşıların içeriğine yönelik yanlış bilgilendirilmeleri, aşıyı zararlı gören doktorların tavsiyeleri, sosyal medyanın etkileri, aşının otizme sebep olduğu düşüncesi, aşının yabancı ülkeler tarafından etnik kökeni azaltma amacıyla üretildiği düşüncesi ve aşı konusunda yeterince bilgi verilmemesi gibi nedenlerle çocuklarımız ciddi bir tehlikeye karşı savunmasız durumda kalmışlardır.

Ebeveynlerin aşı kararını doğrudan etkileyen “sağlık bilincinin”, aşı reddi konusunda en önemli etkenlerden biri olduğu fark edilmiştir. Çocukluk çağı aşı uygulamaları ve takvimi anne-babalar için karmaşık bir süreçtir ve ailelerin aşılar konusunda tatmin edici bilgi edinmeye, özümseyerek karar vermeye ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyacın giderilmesi için aşılar doğum öncesi eğitimin bir parçası olmalı, doğum sonrası da sağlık profesyonelleri tarafından ailelere eğitim verilmelidir.


TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK VE FARKINDALIK

Ebeveynlerin çocuklarının iyiliğini öne sürerek, onları, yaşam boyu hastalıklardan korumayı sağlayacak aşıları reddetmeleri konusu; evrensel çocuk hakları kapsamında çocuğun yüksek yararının gözetilememesi yönleriyle, etik ve hukuk açıdan sorgulanması gerekli bir konudur. Anne ve babaların bilimsel olmayan kaynaklardan beslenerek verdiği kararlar sonucunda gelişen bu davranışı, çocuklarının sağlığını riske atarak, onlara zarar verdiği kadar; toplum genelinde toplu bağışıklığı da kırarak, kendileri dışında üçüncü tarafların hastalıklardan korunmasına dayanan, toplumsal yararı da zedelemektedir. Durumu bilimsel olarak ortaya koymak yeterli olmamaktadır. Kamuoyu oluşturularak bu davranış biçiminin nedenleri, sosyolojik ve psikolojik bilimsel araştırmalarla, kültürel ve toplumsal yönden anlaşılır kılınması için incelenmelidir. Ayrıca aşı reddine karşı olan anne ve babalar olarak sesimizi daha güçlü çıkarmalı ve farkındalık oluşturmalıyız. Birbirimizi dinleyerek, anlayarak, incitmeden, kırmadan, bilimden ve verilerinden sapmadan toplumsal faydayı yaratmalı ve her geçen gün artırmalıyız.

Aşı yaptırmayan bir çocuk, aşı ile önlenebilir bir bulaşıcı hastalığa yakalanırsa o çocuk diğer çocuklar için bir tehdit oluşturur. Tamamen aşılanmamış bir nüfus oluşması küçük bir yüzde bile olsa toplumun hastalıklara daha duyarlı hale gelmesine neden olmaktadır. Toplumdaki yüksek aşılama oranlarının bir sonucu olarak, hastalığa karşı oluşan bağışıklık toplumsal bağışıklıktır. Toplumsal bağışıklığı korumak için, aşılama oranlarının belirli ve yeterli bir seviyede muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle bir kişinin aşıyı reddetmesi kendi kişisel korunmasının yanında toplum sağlığını da etkilemektedir. Toplumsal bağışıklığın önemini kavramak ve bu sorumluluğu taşımak yalnızca ebeveynlerin sorumluluğu değildir; öncelikle sağlık çalışanlarının sorumluluğundadır. Toplumsal sorumluluğumuz ise Sağlık Bakanlığı’nın harekete geçmesini sağlamaktır.

* Bu yazıda “Esra Çapanoğlu; Sağlık Çalışanı ve Ebeveyn Perspektifinden Çocukluk Çağı Aşılarının Reddi Niteliksel Bir Araştırma, Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2018” kaynak olarak kullanılmıştır.

İlgili haberler
BİR ‘AŞI MESELESİ’ (1) ‘Aşı yaptırmıyorum çünkü...

Aşı yaptırmalı mı, yaptırmamalı mı? Dünyanın tartışması Türkiye'ye de sıçradı. Kimi inançtan, kimi '...

BİR ‘AŞI MESELESİ’ (2) Aşı gerçekten otizme yol aç...

Aşı karşıtlarına göre ilaç lobisi aşıdaki Timerosal maddesinin otizme yol açtığına dair çalışmaların...

BİR ‘AŞI MESELESİ’ (3) Flash TV bilimselliğinde a...

‘Aşı oldu, hayatı zindana döndü, bakın neler oldu’ gibi heyecanla tıklayıp, içeriğinde saçma sapan b...

Aşı reddi salgına neden olabilir

Sağlık alanının önemli tartışma gündemlerinden biri aşı. 24-30 Nisan Dünya Aşı Haftası'nda TTB Aile...

‘AŞI REDDİ’ TEHLİKESİ: Artış salgın ve ölümlere ne...

Aşı reddinin hiçbir bilimsel dayanağı olmadığına dikkat çeken TEB, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzer...

GÜNÜN BİLGİSİ: Aşı karşıtlığının bilimsel bir tara...

Giderek artan aşı karşıtlığı toplumu tehdit eden hastalıkların yeniden gündeme gelmesine neden oldu....