Bizim gibi kadınlar için #MeToo değil
#MeToo hareketi pek çok kadının maruz kaldıkları cinsel şiddet karşısında seslerini yükseltebilmelerini sağladı ancak tüm kadınlar için yaşadıklarını paylaşabilmek kolay değil.

2017’de sosyal medyada başlayan ve dalga dalga yayılan, Hollywood kırmızı halıları ve Fransız ödül törenlerinde de çeşitli protestolarla da vücut bulan #MeToo hareketi, dünya genelinde pek çok kadının maruz kaldıkları cinsel şiddet karşısında seslerini yükseltebilmelerini sağladı. Kadınların kendi yaşadıklarını yaşamak zorunda kalmış başka kadınları da görmesi hem onlara maruz kaldıkları şiddeti ifşa edebilmeleri için cesaret verdi hem de yalnız olmadıklarını hissettirdi. Beraberinde yükselen dayanışmayla #MeToo hareketi, bugün hala pek çok ülkenin kadın mücadelesinde varlığını göstermekte. Türkiye’de de “#SusmaBitsin” ve “#UykularınKaçsın” gibi çeşitli hashtagler altında süren hareket, cinsel tacizin çok yaygın olduğu Hindistan’da da patlak verdi. Ancak 2020’de İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yayınladığı rapor gösterdi ki Hintli kadınlar için yaşadıklarını kamuoyuyla paylaşabilmek de bir sonuç alabilmek de o kadar basit değil. Haberin geri kalanı bu rapordan derlenmiştir.

“Benim gibi bir kadın için #MeToo nedir? Yoksulluk ve ‘namus’ bizim çekinmeden açıkça başımıza gelenleri anlatmamızı engelliyor. Bizim gibi kadınlar için güvenli bir yer yok. Ne iş yerlerimiz ne evlerimiz ne de yürüdüğümüz yollar.”


-Shalini (mahlas), Ev Hizmeti İşçisi, Gurgaon, Mayıs 2020

1992’de Hindistan’ın kuzey eyaletlerinden Rajasthan’da kamu sektöründe çalışan devlet memuru Bhanwari Devi, ailelerinden bir çocuğu evlendirmelerini engellemeye çalışarak kızdırdığı üst zümre komşularının tuttuğu bir grup tarafından toplu tecavüze uğradı.

Bhanwari Devi adalete kavuşmadı. Alt mahkeme tecavüz zanlılarını akladı ve yatarı 9 ay olan daha hafif suçlardan hüküm giydirdi. 29 yıl sonra bugün ise dava hala yüksek mahkemede askıda bekliyor. Fakat gerçekleşen toplu tecavüzden ve Devi’nin çektiği ıstıraplardan sonra kitleselleşen aktivizm milyonlarca Hintli kadın için iş yerlerindeki cinsel şiddete karşı yeni resmi önlemlerin sağlanmasının önünü açtı.

Devi’nin işvereni olan devlet yetkililerinin Devi’nin kendi mahallesinde saldırıya uğradığını öne sürerek olayın sorumluluğunu üstlerine almalarının üzerine eylemciler Anayasa Mahkemesine iş yerlerinin kadınlar için güvenli hale getirilmesi ve bu sorumluluğun her adımda kadın çalışanını korumakla yükümlü işverene ait olmasını talep eden bir kamu yararı dilekçesi verdiler. Dilekçe doğrultusunda hareket eden Rajasthan Vishaka v. Eyaleti Anayasa Mahkemesi 1997’de işverenlerin kadın çalışanlarını iş yerindeki cinsel şiddetten korumak için adımlar atmasını ve adli takibat, nafaka bağlamak ve önergeler için prosedürler sağlanmasını kapsayan “Vishaka İlkeleri”ni çıkardı. 2013’te Hindistan, İş Yerinde Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Dair Kanununu (Önleme, Yasaklama ve Telafi Etme) hem kamu sektöründe hem de özel sektörde yürürlüğe soktu.

Bu kanun, Hindistan’daki kadın işçiler için çok önemli bir hukuki adımdı. Fakat hükümet bu kanunu uygulamakta o kadar zayıf kaldı ki eğer Bhanwari Devi bugün saldırıya uğrasaydı çok yüksek ihtimalle yine adalete kavuşamazdı.

ÖZEL SEKTÖR ÇALIŞANI KADINLAR İŞİNDEN OLDU

Maruz kaldıkları cinsiyet kaynaklı şiddeti paylaşan milyonlarca kadının katılımıyla Ekim 2017’de patlak veren #MeToo hareketi sonrası Hindistan’daki birçok kadın da (çoğunluk medya ve eğlence sektörü çalışanı veya İngilizce sosyal medyaya erişim sağlayabilenler) uğradıkları tacizleri kamuoyuyla paylaşmak adına #MeToo hashtagini kullanmaya başladı ve bu da üst zümreden erkeklerin yeni bir denetimden geçirilmelerine ve bazılarının istifalarına sebep oldu. Beraberinde de yeni hukuki adımlar atıldı. Fakat bu hareketin sosyal medyada doğması, yani kadınların paylaşımlarını şahsi hesaplarından yapmaları, iş güvenceleri olmayan özel sektör çalışanı kadınların işlerinden kovulmalarını ve uzaklaştırılmalarını da beraberinde getirdi, ki Hindistan’daki kadınların yüzde 95’i de özel sektör çalışanıydı.

“Fabrika çalışanı, ev hizmetlisi, inşaat işçisi… Biz bu kadınların günlük olarak cinsel tacize maruz kaldıklarının ve aşağılandıklarının farkında bile değildik ki” Diyor Delhili Avukat Rebecca John. Yoksulluğun kadınlara başka bir şans bırakmadığını da ekliyor. “Kazandıklarını yaşadıklarından çok daha önemli görüyorlar.”

Ev hizmetinde çalışan bir kadın işçi ise İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne iş yerindeki cinsel şiddettin artık son derece normal karşılandığını ve kadınlardan bunu kabullenmelerinin beklendiğini söyledi:

“Herkes cinsel şiddetin olağan ve önemsiz bir şey olduğunu düşünüyor. ‘Görmezden gel sadece’ diyorlar. Yine de eğer çok ileri bir boyuta geldiyse bu durumu bildirmeniz bence daha iyi olacaktır çünkü sen ne kadar sineye çekersen onlar daha sık taciz ediyor. Fakat biz yoksuluz dolayısıyla işverenimizle bu durumu paylaşmaktan çekiniyoruz çünkü hakkımızda bizi hırsızlık yaparken yakaladıklarına dair aslı astarı olmayan düzmece tutanaklar tutabilirler. Bu yüzden sesimizi çıkarmaya korkuyoruz.”


Eskiye göre daha çok kamu sektörü çalışanı kadın cinsel şiddete karşı sesini yükseltse ve firmalar da yavaş yavaş adımlar atarak kanuna boyun eğmek zorunda kalsa da aktivistler kadınların “namus” yüzünden ve erkeklerin intikam almalarından veya yargının taraflı bir şekilde işlemesinden ve onları haksız duruma düşürmesinden korktukları için hala maruz kaldıkları cinsel şiddeti bildirmekte zorlandıklarını söylüyor. Yani bir erkeğin tacizine uğradıklarını söylemek, bir başka deyişle bir erkeği “ifşa etmek” hala Hintli işçi kadınlar için oldukça zor.


İŞ YERİNDEKİ CİNSEL ŞİDDETE YÖNELİK HUKUK

1997’de Anayasa Mahkemesi Vishaka İlkeleri’ni resmen tanıdı. Mahkeme; cinsiyet eşitliğinin, evrensel olarak temel bir insan hakkı olarak tanımlanan cinsel şiddetten korumayı ve güven içinde, itibarını koruyarak çalışabilmeyi de kapsadığını ifade etti. Ancak bu ilkeler çalışan sayısı şu an 195 milyonu bulan özel sektörde kadınların maruz kaldığı cinsel şiddetin kaynağını açık bir şekilde tespit etmekte başarısız oldu ve özel sektördeki cinsel şiddetti engelleyemedi.

Hindistan Ulusal Barosu’nun 6.000’den fazla işçiyle yaptığı araştırma gösterdi ki cinsel taciz, pek çok farklı meslek sektöründe müstehcen ve münasebetsiz yorumlardan tutun da ulu orta söylenen cinsel taleplere kadar çeşitli şekillerde mevcut durumda. Bunun yanı sıra pek çok kadın toplum nezdindeki namus algısı, erkeklerin intikam alma ihtimallerine duydukları korku, tacize uğradıklarını beyan etmekten duydukları utanç, sahip oldukları hakları yeterince bilmemek ve tacizi önleme mekanizmasına duydukları güvensizlik gibi pek çok sebepten ötürü maruz kaldıkları cinsel şiddetti bildirmeme eğiliminde. Aynı zamanda pek çok organizasyon hala kanunları tamamen uygulamamakta ve bazı yetkililer hala bütün politikayı doğru düzgün bilmemekte.

Aynı zamanda Gazeteci Namita Bhandare’nin haberine göre Hindistan’da cinsel tacizle ilgili yeterince kaynak bulunmuyor. Çünkü kadınlar ailelerinin tacize uğradıklarını duyunca onlardan işlerini bırakmalarını ve evde kalmalarını talep edeceğinden korktukları için maruz kaldıkları cinsel şiddeti bildirmemeyi tercih ediyor. Bhandare cinsel şiddete ve boyutlarına dair yeterince nicel verinin olmadığını hatta özel sektördeki şiddetin boyutuna dair hiçbir bilginin bulunmadığını da ekliyor.

Devlet hastanesinde hemşirelik yapan Garima’nın (mahlas) 2019’da uğradığı tacizi ifşa etmesi ve koruma talebinde bulunmasının ardından İç Komite’nin yönlendirmesiyle Delhi Kadınlar Komisyonu kuruldu. Garima’nın talebi üzerine kurulmasına rağmen Delhi Kadınlar Komisyonu yaşanan tacize müdahale etmekte eksik kaldı çünkü tacizin sanığı komite amiriydi! Garima, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, davasında suçlanan tıbbi müfettiş odaya girdiğinde bütün komite üyelerinin onu selamlamak için ayağa kalktığını ve onu korumak için çabaladıklarını söyledi. Garima aynı zamanda davayı geri çekmesi için komite üyeleri tarafından çalıştığı hastanede tehdit edildiğini ve soruşturmanın nihai raporunun tarafına verilmediğini ekledi. Delhi Kadın Komisyonu’nun kendisine şikayetini soruşturma için bölge düzeyindeki Yerel Komite’ye taşıyacaklarını söylediklerini ancak Yerel Komite’nin onu duruşmaya çağırmadığını söyledi. Bunun yerine Komite’nin 2020’de polise yeterli kanıtın bulunmadığına dair bir rapor sunduğunu anlattı. Garima sözlerine “Eğer bu işe muhtaç olmasam bir saniye durmazdım. Neden kadınlar böylesine korkunç bir ortamda çalışmak zorunda? Benim yaşadıklarım diğer kadınlar için yaşadığımız tacizleri bildirdiğimizde de hiçbir şeyin yapılmadığını vurgulayan bir örnek oldu. Cinsiyetçilik o kadar normalleşti ki diğer meslektaşlarım bana neden bu kavgayı vermekte ısrarcı olduğumu sordular. Bunun çocukça olduğunu söylediler. ‘Biz bununla yaşamayı öğrendik, sen neden öğrenemiyorsun?’ dediler.” şeklinde devam etti.

2020’de yayınlanan raporda tacizi önlemekle ilgili yasa teklifinin kabul edilmesinden bu yana 7 sene geçmesine rağmen cinsel şiddetin ülkedeki boyutuna dair hiçbir verinin yayınlanmadığına da değiniliyor. Hintli kadınlar ülkelerindeki adalet sistemine o denli güvenmiyorlar ki uğradıkları tacizleri bildirmekten imtina ediyorlar. 37 yaşındaki ev işçisi Shalini (mahlas) aylarca bir güvenlik görevlisinin cinsel saldırısına maruz kalmasına rağmen neden durumu bildirmediğini şöyle açıklıyor:

“Benim gibi insanlar adalete kavuşamazlar. Yerel Komiteler yaşadığım yerden çok uzakta. Oraya gitmeyi düşünemem bile. Polise ise kesinle gitmem. Çıkarılan bu yasa benim gibi kadınlar için işlemiyor ki. Şikâyet etseniz bile hiçbir şey olmuyor. Bir keresinde saldırıya uğramış bir ev işçisi kadın için protesto düzenlemiştik ancak polis sessiz kalmamız için bize baskı uyguladı. Bu durumda, polise gitmenin anlamı nedir ki? Şikayetçi olmayı aklımızdan dahi geçirsek iş verenler işçiler hakkında yalan yanlış sahte şikayetler bildirecek ve polis bu işçileri gece yarısı karakola götürüp hırpalayacak. Bu yasa bizim hayatlarımızda hiçbir şey değiştirmedi.”

#MeToo HAREKETİ VE İFŞA ETMENİN BEDELİ

Hindistan’daki #MeToo hareketi oldukça yaygın bir probleme parmak bassa da görece küçük bir grup tarafından sahiplenildi. Bunun ardında yatan çeşitli sebeplerden bazıları tacize uğrayan kadınların seslerini çıkarmaları durumunda erkeklerin misilleme yapacağından korkmaları ve Yerel Komiteler’e yeterince güven duymamaları veya komitelerden haberdar dahi olmamalarıydı. Bunun yanı sıra toplum nezdinde belli bir saygınlığı olan ve alanlarında güçlü olan erkeklerin de suçlayıcılarını savuşturmak için yasal sindirme taktiklerini kullandılar.

Örnek olarak, Hindistan’daki #MeToo hareketinde en önemli iddialar, Bharatiya Janata Partisi (BJP) hükümeti bakanlarından biri olan M.J. Akbar’a yönelikti. 2018’in ekim ayında en az 20 kadın, dönemin Dışişleri Bakanı M.J. Akbar’ın tacizine uğradığını bildirdi. Akbar iddiaları yalanladı ve art niyetli olduklarını ifade etti. Sonrasında bakanlıktan istifa etti ancak bu iddiaları ilk defa kamuoyuna taşıyan Gazeteci Priya Ramani’ye dava açtı.

Gazeteci Ramani mahkemeye #MeToo hareketi bağlamında halka gerçekleri söylediğini ve bu davayla onu sindirmeye çalıştıklarını söyledi. “Bu kasıtlı bir sindirme girişimidir.” dedi. Nitekim bu dava, kadınlara göz dağı vermeyi başardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne konuşan Avukat Rebecca John o davadan bu yana ona gelen pek çok kadının onlara cinsel şiddette bulunan erkekleri ifşa etmeleri durumunda karşılaşacakları olası tepkiler hakkında endişeli olduklarını söyledi. Artık kimsenin cinsel şiddet hakkında konuş(a)madığını da ekledi.

Rapor aynı zamanda tacizle suçlanan erkeklerin Hindistan’ın İngiliz Sömürgesi olduğu zamandan kalma cezai hakaret yasasını kullanarak sesini yükselten kadınlara dava açtığını da gözler önüne seriyor. Bahsi geçen yasa, iki yıla kadar hapsi ve para cezasını kapsıyor.

Nisan 2016’da Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Eski Başkanı R.K. Pachauiri, kendisini cinsel tacizle suçlayan kadınlardan birine bu yasa kapsamında hakaret davası açtı. Ek olarak kadının avukatı Vrinda Grover’in aleyhinde de dava açtı ve onu cinsel tacizle suçlayan kadınların ifadelerini alenen ifşa ederek davaya çeşitli medya kuruluşlarını da dahil etti. Avukat Grover yaşananlar hakkında şunları söyledi:

“İş, kamusal alanda konuşan bir avukatın hedef alındığı bir noktaya vardı. Ben bunun son derece tehlikeli bir gidişat olduğunu düşünüyorum çünkü birbirimize destek olup sahip çıkabildiğimiz tek yer kamusal alan.”

Bir şeylerin değişebilmesi, kadınların başlarına gelenleri korkmadan, olduğu gibi ifade edebilecekleri ve birilerini ifşa ettiklerinde yalancı muamelesi görmedikleri bir ortamın yaratılabilmesi için kamusal alanın çok kritik olduğunu da ekledi.

Özetlemek gerekirse rapor Hindistan’da yaşayan kadınların iş yerlerinde sürekli olarak cinsel tacize maruz kaldığını ve bunun süreklilik kazandığı gibi normalleştiğini de gözler önüne seriyor. Hükümetin cinsel tacizi önlemede yetersiz kaldığını ve yargının bu konuda sürekli istismar edildiğini de gösteren rapor, tacizi engellemeye yönelik yasalarının eksiksiz uygulanması, tacizi önleme komisyonlarının kurulması ve yaygınlaştırılması ve cinsel taciz verilerinin yıllık olarak yayınlanması gibi çeşitli taleplerle son buluyor.

Rapor: Poor Enforcement of India’s Sexual Harassment Law | HRW

Fotoğraflar: Unplash

İlgili haberler
İfşanın sınırları ve yöntemi üzerine düşünmek

Mülkiye Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Araştırmaları Merkezi ‘İfşanın sınırları ve yöntemi üzerine düşü...

İfşa: Yöntem, muhteva, olanaklar ve sınırlar

İfşa; somut dayanışma ağları ve somut bir örgütlülük ile örülü bir araç olarak kullanılamadığında fa...

ILO 190: İş yerinde şiddete karşı bir dayanak

ILO 190 iş yerinde şiddet ve taciz konusunda yazılmış en kapsamlı metin. Biliyoruz ki işyerlerinde d...