Kadınlar artık yargıya ve devlete hesap soruyor
Tacizlerin, mobbinglerin, cinayetlerin yaşamın her yerinde kendilerini bırakmadığını ifade eden kadınlar, devletin kendilerine insanca bir yaşam borçlu olduğunu söyledi.

Danıştay salonları bugün yeniden kadınların, tarih sayfasında altını kalın çizgilerle işaretleyeceği bir güne ev sahipliği yaptı. Ev sahipliği diyorum çünkü kadınların kıymığına dahi ihtiyaç duyduğu kanun maddeleri ve sağlanması gereken adaletin kendisini aradıkları her yer, artık onların birer yaşam alanlarına dönüşüyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali talebiyle 200’e yakın açılan davanın; aralarında siyasi partilerin, dernek ve baroların da yer aldığı 15 duruşma bugün görüldü.

Danıştay 10. Dairesini yüzlerce kadın birbirine yer açarak, şehir dışından gelenlerle hikayelerini paylaşarak doldurdu. Yaşamaya dair biriktirdikleri onca umut ve sırtlarındaki yük ile yaşanabilir bir gelecek için daha fazla sorumluluk ile kararlılıklarını bir kez daha gösterdi. Böyle toplu davalara katılan insanların bir süre sonra yakın arkadaş olmalarını ilk defa deneyimlemiyorum ancak her fark ettiğimde, ilk karşılaşma heyecanını hissediyorum. 28 Nisan’da Danıştay’ı dolduran ve bir gününü geçiren kadınlar bugünkü duruşmada, kucaklaşmaya başladı. Bu kez çok çağrı yapılmadı “Katılım yoğun olmaz mı acaba?” kaygımızın da yersiz olduğunu gördük. Salon hınca hınç doluydu. Ancak bu doluluk ilerleyen saatlerde korunmadı.

Duruşma öncesi Danıştay önünde yapılan basın açıklamalarındaki “Korkmuyoruz, vazgeçmiyoruz, itaat etmiyoruz” kararlılığı içeride de kendini gösterdi. Anayasa hükümleri, kanun maddeleri, uluslararası sözleşmeler; görmek istemeyen gözlere, duymak istemeyen kulaklara, gerçekleri dillendiremeyen bilmezlere bir bir ders niteliğinde anlatıldı. Kadınlar her konuşmasında, bu haklı ve güçlü seslerinin duvara çarpıp kendilerine dönmesini değil, kadınları korumakla yükümlü olan devlete ve adaleti tesis etmekle yükümlü olan yargıya ulaşmasını talep etti.


BİZİM, ÖLÜMLERLE SINANDIĞIMIZ HİKAYEMİZ...

Bu duruşmayı belki bir öncekinden ayıran nokta, katledilen 20 kadının ailesinin gelmesiydi. Göz göre göre öldürülen bu kadınların yakınları, ellerinde kayıplarının fotoğraflarıyla dakikalarca “İşte bizim hikayemiz, karanlığa koyduğunuz, umudumuzu çaldığınız, görmek istemediğiniz ve bizim, ölümlerle sınandığımız hikayemiz...” diye seslenircesine yargıçlara döndü. Gözyaşları içinde dimdik duran bu bekleyiş, kuşkusuz adaletin tecelli etmesi gerektiğine olan inançtı. Aksi “milletin hizmetkarıyız” diye meydanlara seslenen yöneticilerin, kadınları hizmetkar etme noktasındaki azmi olacaktı.

Birbirleri ile buluşan, Anayasa kitapçığını cebinde taşıyan bu kadınlar, elbette köşeye çekilip beklemeyecekti. O kanun maddelerini, iktidarlarını kaybetmek uğruna görmezden gelenlere karşı hayata geçireceklerdi. Çünkü tacizlerin, mobbinglerin, cinayetlerin; evde, işyerinde, mahallede, sokakta, okulda kendilerini bırakmadığını ifade eden kadınlar, devletin kendilerine insanca bir yaşam borçlu olduğunu üstüne basa basa söyledi.

Cumhurbaşkanlığı avukatlarına gelecek olursak savunmalarını teknik terimlere boğarak sözlerini çoğaltmış oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin nasıl feshedildiğini nedenine girmeden anlatmaya çalışarak “Bize göre İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi hukuka uygun” diyebildiler. Bahsettikleri hukukun ise kamu yararına olmadığını açıklayamadılar. Geçen duruşmada sesleri titreyerek konuşan bu avukatlar bu defa öz güvenli olmaya çalıştı. Nasıl mı? “Savunmalarımızda yazılanları okursanız anlarsınız, dinlerseniz öğrenirsiniz” kibriyle. Bu sırada kalan kadınlar da gruplar halinde salonu terk etmeye başladı. Tepkiler ise şöyleydi: “İşte bunların politikaları böyle. Kendilerini açıklayamadıkları halde bile halkı küçümseyerek haklı görünmeye çalışıyorlar. Kendilerinin bir eli yağda, bir eli balda. Rahatlarını korumak halkı özellikle de kadınları ezmekten geçiyor. Bizim burada aradığımız yaşam hakkı, en çok onlar için lazım olacak çünkü biz zor zamanlarda dayanışıyoruz onlar kendilerini kurtarmak için en yakındakilerini harcıyorlar.”

ÖĞRETEREK VE ÖĞRENEREK DEĞİŞTİRİYORUZ

Görünen o ki, artık konu sadece İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak değil. İstanbul Sözleşmesi’ni yok sayanlarla, kadınların yaşam mücadelelerini “itaat et rahat et” anlayışına sıkıştırmaya çalışan herkesle hesaplaşma pratiği yayılıyor. Öyle ki bu ayrımda yüksek yargıçların hukukun mu, siyasi iradenin mi yanında olacağı sorgulandı. İşte bu yüzden kadınlar her duruşmada bu salondan kazanmış olarak çıkıyorlar. Her seferinde biraz daha hukuk öğrenerek, öğreterek, geliştirerek, değiştirerek...

Fotoğraflar: Burcu Yıldırım/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kadınlar İstanbul Sözleşmesi İçin 2. kez Danıştay’...

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle...

Danıştay kararı ne olursa olsun kadınlar kazandı

‘Kadınların tarihe not düştüğü bugünden sonra Danıştay heyetinin ne karar verirse versin kadınlar ka...

Danıştay Başsavcılığı İstanbul Sözleşmesi'nden çek...

Kuşadası'ndan 36 kadının İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı kararı ile çıkılmasına karşı Danışt...