Bir ev işçisinin hikayesi: Hepimizin hikayesi
Şiddetten kaçmaya çalışırken güvencesiz çalışmaya tutulan Gül’ün hikayesi, kadınların mahkum edilmeye çalışıldıkları yaşamın sistematikliğini ortaya koyuyor.

Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ev işçilerinin öncelikli sorunu kayıt dışı ve güvencesiz istihdam. TÜİK verilerine göre Türkiye’de ev işçilerinin yüzde 90’ı kadınlardan oluşuyor. Ev işçilerini örgütleyen sendikalara göre ise Türkiye’de 1 milyondan fazla ev işçisi var ve işçilerinin genel olarak kayıt dışı çalıştığı yerlerse özel haneler oluyor. Geleneksel istihdamın dışında kalan bu yapıda hor görülme, taciz, yeme içme ihtiyaçlarının karşılanmaması, etkin sosyal korumadan yoksunluk hâkim. Özellikle cam silme gibi tehlikeli işlerde iş güvenliğinden yoksun çalışıyor temizlik işçisi kadınlar. Ömür boyu çalışmayla emekli dahi olamayan bu kadınlar hak yoksunluğunun yanında sürekli temizlik yapmaktan kaynaklı kas ve iskelet hastalıkları, kaza, yaralanma, düşme, solunum yolu enfeksiyonları gibi hastalıklara maruz kalıyor.

Geçenlerde Twitter’da gündem olan “eve gelen temizlikçi kadına yemek vermeli miyim” başlıklı kendinden sorumlu soru, sosyal medyada kullanıcıların epey dikkatini çekmişti. Mesele ev işçilerini aşağılayan “dolandırıcı” saikle suçlamaya kadar varmıştı. Ev işçileri çalışırken çeşitli suçlamalarla karşı karşıya kaldıklarını dile getiriyorlardı. Sosyal medyada da bunun yansımalarını gördük.

Öte yandan ev işçilerinin yaşadığı en büyük sorunlardan bir diğeri yiyecek yoksunluğu; sabahın köründe çalıştığı eve yetişmek için aç bilaç gitme hali de azımsanır düzeyde değil. Üstelik eve geldiği anda aç şekilde çalışan, bütün gününü de böyle geçirmek zorunda kalan kadınların hikayesini Ekmek ve Gül’de defalarca kez okuduk. Ekmek ve Gül vasıtasıyla ev işçisi kadınların sadece iş yaşamı değil bütün olarak hayatın zorluklarını yaşamında barındırmalarını da gördük. O kadınların hikayesine bir yenisini ekleyelim.

GÜL’ÜN MÜCADELESİ BÜYÜSÜN DİYE ELDEN ELE…

Gül 2 küçük çocuk sahibi, Sultanbeyli’de yaşayan bekar bir kadın. Bir aplikasyon hizmetine bağlı olarak ev temizliğine gidiyor. Aplikasyonda hizmeti alan 380 lira ödüyor ancak bütün işi gören Gül ise 280 lira alıyor. Yol, yemek, hak getire.
Daha gencecikken Adıyaman’dan İstanbul’a geliyor Gül. Öyle eli iş tutsun, ekmek parası kazansın ya da okusun bir meslek sahibi olsun diye değil; istemediği bir evliliğe zorlanıyor ailesi tarafından, uzun zaman önce de değil topu topu 10 sene evvel. Evlendiğinde de o bilindik hikâye: önce kıskançlık sonra şiddet, baskı bitmiyor. Zorla türbana sokturuyor kocası Gül’ü. Gül’ün adını çok seviyor, Gül’ü adından iğrendirecek kadar çok. Zaman geçtikçe düzelmeyen evlilikte canına tak ediyor Gül’ün, çoluğunu çocuğunu alıp boşanma davası açıyor. Dayakçı koca izini bulamasın diye İstanbul’un Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçip uzaklaştırma kararı aldırıyor. Uzaklaştırma kararı bittikçe de yenisini çıkartıyor. Önce zorla kocasının giy dediği türbanından kurtuluyor. Sonra kendisini hayattan soğutan adamın sevdiği hiçbir şey kalmasın geriye diye adını değiştiriyor. Bu elbette kendisini bulamaması için tedbir de bir yandan. 5 senedir çekişmeli boşanma halindeki koca da bu süreçte Gül’ün ailesini tehdit etmeye devam ediyor. Ailesine bile söylemiyor adresini Gül. Kurtulmak için yeni bir başlangıç onunki…

“Nafaka hakkı” usulen var elbet Gül’ün; elinde iki çocuk, aile okutmamış, koca çalışmasın diye eve kapatmış… Haliyle elinde bir mesleği yok. Koca nafaka vermemek için türlü alavere dalavere çevirir, kendi üzerindeki evi kardeşinin üzerine yapar, çocuklara beş kuruş vermemek için kendini düşük ücretli gösterirken bu çekişme de yıldırmıyor Gül’ü. Alıyor eline bezi. En iyi bildiği işi yapıyor: temizlik. Ancak, haftada gittiği üç beş ev ile ne kira tam ödeniyor ne çocukların önüne istediği yemek geliyor. Gül evlere temizliğe gittiğinde ise çocuklar ya konu komşuya ya da küçük çocuk 10 yaşındaki büyük oğlana emanet ediliyor. Çünkü devlet ne ücretsiz kreş imkânı sunuyor Gül gibilere ne sigortalı güvenceli bir iş ne de boşanma sürecini kangrene çevirmeyecek adaletli bir hukuk sistemi. Yine de çabalıyor Gül, mücadele ediyor kendi hayatı ve çocukları için… Kızıyor, öfkeleniyor ama çare arayışından vazgeçmiyor.

‘YAZ DA DİMDİK DURDUĞUMU HERKES GÖRSÜN’

Önce nafaka hakkı için, “Yok diyor, hakkımdan, çocuklarımın hakkından vazgeçmem. O bu çocukların hakkını ödeyecek! Yok öyle yağma!”  Kocasının sadece kendine değil, çocuklarına da şiddet uyguladığını ekliyor. Çocuğu için de koruma kararı çıkartmış.

Gül bunca şeyi anlatırken ağlamıyor, sızlamıyor, güçlü ve neşesi yerinde; kendinden gurur duyarak “Yaz kız” diyor. “Madem böyle sesimizi duyuran bir yer var, yaz da hikayemi herkes görsün, neler yaşadığımı, dimdik durduğumu, anayı, babayı, kocayı sonunda karşıma aldığımı.”

Bugün yüz binlerce kadın on binlerce ev işçisinin hayatıdır Gül’ün yaşadıkları. Münferit değil, hayatın getirdikleri değil. Bu sistemin sistematik ve bilinçli olarak kadınları hizaya sokmasının, yokluğa, yoksulluğa tamah ettirmesinin yolu. Bu yolun her bir zerrede vuku bulduğu hikayesidir. Ayrı ayrı hanelerde yaşayan milyonlar hikayelerin ortaklığını bilsin, bilsin ki çözümünde ancak bu hikayelerin öznelerinin birleşmesiyle olabileceğini görsün diye bıkmadan usanmadan yazıyor Ekmek ve Gül de Güllerin hikayelerini.

Fotoğraf: Unsplash

İlgili haberler
Ev işçisi kadınlar: Görünmesek de varız, hayalleri...

Evdeki her işi, yemeği, ütüyü, bulaşığı aklınıza ne gelirse yapan, emeğiyle var olan ama görünmeyen...

Pasaporta el koyma, 7/24 çalıştırma, cinsel saldır...

Nadira Kadirova’nın ölümü, göçmen işçi kadınların çalışma koşullarını gündeme getirdi: ‘İşverenin in...

Ev işlerinde çalışan kız çocuklarının oran yüzde 5...

Dr. Başak Akkan, ‘Kesişimsel Eşitsizlikler Ekseninde Kız Çocukları ve Ev içi Emek’ konulu çalışmasın...