Partner cinsel şiddeti: şiddetin en görünmeyeni…
Partner cinsel şiddeti tek seferlik bir olay değildir; kadın, süreğen bir şekilde devam eden cinsel şiddeti kendisi bile tanımlamakta zorluk yaşar. Öte yandan şiddetin en dile getirilemeyenidir.

Cinsel şiddet Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlaması ile temel insan haklarının ağır bir ihlali, cinselliğin kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak ve cezalandırmak amacıyla bir şiddet aracı olarak kullanılmasıdır.Cinsel şiddet; kadının karşılık olarak tekrar cinsel şiddet uygulayamayacağı, ona hamilelik ve çocuk bakmak gibi sorumluluklar yükleyebilen, diğer saldırı biçimlerine göre çaresizlik, şok, vücut bütünlüğünün tehdidi gibi ruhsal etkilerin daha fazla görüldüğü bir saldırı eylemidir. Cinsel şiddet sonrasında kişinin iyileşmesi için en önemli basamaklar olan kişininyaşadığı olayı anlatabilmesi, yakınları ile bağ kurabilmesi, saldırganın adil bir düzende yargılanıp cezalandırılması gibi basamakların gerçekleşmesi de daha zor olmaktadır.

‘GERÇEK TECAVÜZ’ GERÇEKLERİ SAKLIYOR

1980’lere kadar “gerçek tecavüz” kavramı saldırganın yabancı olduğu, sokakta ıssız ve karanlık yerlerde gerçekleşen, saldırıya maruz kalanın fiziksel olarak karşı koyduğuna dair kanıtlarının olduğu, hatta saldırganın akıl sağlığının yerinde olmadığı bir durum olarak tanımlanıyordu.Bu tanımlamanın sonucu olarak tecavüzüengelleme görevi kadına yükleniyor, “kadının yerinin evi olduğu”, sokakta “uygun” kıyafetlerle dolaşması gerektiği gibi toplumsal cinsiyet rolleriyle bu “görevi” yerine getirebileceği öğretiliyordu.Cinsel şiddete maruz kalmak, kişi için bir utanç sorunu olarak ele alınıyordu.Uygarlık kadar eski olan bu savaşta cinsel şiddeti bir utanç sorunu olarak değil, üzerinde konuşulabilen bir suç durumu haline getirmek için kadın hareketi “karşı savaşını” başlatmıştı.Kadın hareketinin etkileri bilim dünyasında da kendini göstermiş, cinsel şiddet araştırma konusu olarak ele alınmaya başlanmış ve cinsel şiddetle ilgili “gerçekler” araştırma sonuçlarıyla birlikte değişti.

Şu anki bilgilerimiz göstermektedir ki kültürel olarak tanımlananın aksine cinsel şiddetin büyük bir çoğunluğu tanıdık olan kişiler tarafından; sokaklarda değil evlerde gerçekleşmektedir. 1982’de yayınlanan evli kadınların maruz kaldığı cinsel şiddet olgularının anlatıldığı Russel’ın kitabı “Rape in Marriage” (Evlilik içi tecavüz) ve 1985’te yayınlanan Finkerlhor ve Yllon’un kitabı “LicencetoRape: SexualAbuse of Wives” (Tecavüz izni: Eşe cinsel taciz) kitabı evlilik içerisindeki tecavüz ve cinsel şiddeti gündeme getirerek partner cinsel şiddeti kavramındaki sessizliği de bozmuştur.Bu kitapların yayınlandığı dönemde Amerika’da pek çok eyalette evlilik içi tecavüz kavramı yasalarda yer almamaktaydı. Bozulan sessizlikle beraber konu tartışılabilir hale geldi ve yasal alana yansımaları başladı.

1980’DE TARTIŞILMAYA BAŞLANDI, 2005’TE YASALAŞTI

Yine de evlilik içi tecavüz konusundaki yasal gelişmeler kadına yönelik şiddete karşı alınan diğer önlemleri geriden izlemektedir. Örneğin ülkemizde 1980’li yılların sonlarında sivil toplum kuruluşlarının gündemine gelen evlilik içi tecavüz kavramı ancak 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ‘Cinsel Dokunulmazlığa Karşı İşlenen Suçlar’ başlığı altında yapılan değişikliklerle suç sayılmıştır. Bu yasada tanımlamanın ırza tecavüz olarak değil kişiye yönelik suçlar başlığında cinsel saldırı olarak tanımlanması büyük bir gelişmedir. Bununla birlikte yasada “suçun eşe karşı işlenmesi halinde soruşturma ve kovuşturma mağdurun şikayetine bağlıdır” ibaresinin olması, evlilik içi tecavüz gibi dile getirilmesi dahi zor bir suçta, ihbar ve ispat zorunluluğu olması bu yasanın fiiliyatta işleyişini neredeyse imkansız hale getirmektedir.

FAİLLER İÇİN ‘SUÇ’ DEĞİL, ‘KADINLIK GÖREVİ’!

Araştırmalar göstermektedir ki kadınlar yakın partner ilişkisinde maruz kaldıkları cinsel şiddeti; bu şiddetin boyutu yasal olarak tanımlanan tecavüz kavramını karşılasa bile tanımlamakta ve ifade etmekte hala zorlanmaktadırlar. Kadınların bu zorlanmasında yakın ilişkilerde kadının cinsel ilişkide bulunmasını bir “kadınlık görevi” olarak tanımlayan kültürel normlar da önemli bir rol oynamaktadır. Yapılan çalışmalar da göstermektedir ki yakın partner ilişkilerinde cinsel şiddet uygulayan erkeklerinçoğu bu durumusadece “eşlerine cinsel görevlerini hatırlatma” olarak görmektedir. Erkeğin; kadının ve çocukların maddi ihtiyaçlarını karşıladığı, buna karşılık kadının; erkeğin sevgi, yakınlık ve cinsel ilişkilerini karşılamayı üstlendiği ilişki şiddet üzerine kurulu bir görev paylaşımıdır. Yakın partner ilişkilerinde cinsel şiddet bir güç gösterisi, mutlak bir kontrol sağlama isteği ve istismara dayalı ilişkinin bir parçasıdır. Partner cinsel şiddet terminolojisiyle ilgili literatürde tartışmalar olsa da taraflardan birinin cinsel ilişkide rızasının olmaması ve özgür karar verebilmesi için uygun bir ortamın olmamasıvurgulanan ortak noktalardır. Kadınların ekonomik özgürlüğünün olmadığı istihdam olanaklarından erkeklerle eşit olarak yararlanamadığı bizim gibi ülkelerde cinsel şiddetin hem fiziksel zorbalıkla giden hem sözel manipülasyonlarla giden hali fazla görülmektedir. Kültürel normlar erkeğin maddi olanak sağladığı, kadının sevgi ve cinsellik ihtiyaçlarını giderdiği bir rol paylaşımı yapmaktadır. Kadının bu tip bir ilişkiyi sonlandırdığında ekonomik özgürlüğünü sağlarken karşılaşacağı zorluklar özgür karar vermesi için bir ortamın sağlanmasını daha da zorlaştırmaktadır. Cinsel ilişkiye girmediğinde; elindeki maddi imkanların gideceği tehditi, sosyal çevresinin kısıtlanacağı ile söylemler, ertesi gün kendine ve çocuklarına kötü davranılması gibi durumlar kadının rızasına yönelik karar vermesini engellemektedir.

ŞİDDETİN EN DİLE GETİRİLEMEYENİ…

Partner tarafından ve yabancı biri tarafından maruz kalınan cinsel şiddettin ruh sağlığına etkisinin farklı olup olmadığına baktığımızda maruz kalınan partner cinsel şiddeti; tüm cinsel şiddet biçimlerindeki gibi kendini güvende hissetme, kendilik değeri ve otonomi duygularında yarattığı bozulma kişinin ruhsal sağlığını olumsuz etkilemektedir. Partner cinsel şiddeti istismara dayalı ilişki temelinde geliştiği için, tek seferlik bir olay değildir; etkisi istismarın toplamının yaratacağı etkiyle değerlendirilmelidir. Kadın sokakta uğradığı tecavüzün adını daha kolay koyabilmekte, evde süreğen bir şekilde devam eden cinsel şiddeti ise kendisini bile tanımlamakta zorluk yaşamakta, kadınlık rolü gereği kendisini suçlayıp kendini cinsel sorunlu biri olarak değerlendirmesi daha fazla olmaktadır.Her tür cinsel şiddeti anlatabilme ile ilgili utanç, sosyal desteğin sağlanmayacağı ile ilgili endişeler, yargı sisteminin failden çok şiddete uğrayanda suç arayan işleyişi gibi zorluklar partner cinsel şiddeti için de geçerli olup; kadının maruz kaldığı şiddetin en dile getirilemeyeni partner cinsel şiddetidir. Bu dile getirilemeyiş yaşanan olumsuz deneyimin ruhsal etkilerinin iyileşmesindeki sosyal destek basamaklarının devreye girmemesine neden olmakta, iyileşme ve mücadele sürecini bozmaktadır.
Kate Millet’in “kişisel olan politiktir” sözüyle de vurguladığı gibi yakın ilişkilerde maruz kalınan cinsel şiddetin evin duvarlarının içindeki “mahrem” alanın dışına çıkartarak konuşulabilmesini sağlamak; partner cinsel şiddetini, bireysel bir sorun zemininden toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinden köken alan politik bir sorun zeminine taşımak kadın mücadelesiönemli bir alanını oluşturmaktadır

DÖRT KADINDAN BİRİ…

Evlilik içi tecavüz kavramının konuşulur olmasından sonra cinsel şiddetin sadece yasal olarak tanımlanan sınırlarda kalmadığı, özellikle yakın partner ilişkilerinde genellikle fiziksel güç içeren zorlamalarla değil, ima ve tehdit içeren zorlamalarla daha fazla olduğu tespit edilmiştir. İma ve tehdidin içeriği, bir olanaktan yoksun bırakma ya da olanak sağlamayı vaat etme, ayrılma ya da başka ilişkilere yönelme, fiziksel şiddet uygulayacağını söyleme, cinsel ilişki yaşamayı sevgi ya da bağlılık göstergesi olarak sunma olabilir.
Son dönemde yapılan çalışmalar göstermektedir ki;
· Her dört cinsel saldırıdan biri yakın ilişkideki partnerler tarafından gerçekleşmektedir.
· Toplumsal çalışmalarda her üç kadından biri hayatının bir döneminde partneri tarafından cinsel şiddete maruz kaldığını dile getirmektedir.
· Partnerleri tarafından fiziksel zorbalıkla cinsel ilişkiye zorlanan kadınların sadece yüzde 30-40’ı yaşadığı olayı tecavüz olarak tanımlamakta ve büyük çoğunluğu yaşadıkları deneyimleri çevresindeki kimseyle paylaşmamaktadır.

KAYNAKLAR:
Bagwell-gray ME, Messing JT, Baldwin-white A. Intimate Partner SexualViolence : A Review of Terms , Definitions , andPrevalence. 2015.
Basile KC. Prevalence of WifeRapeandOther in a NationallyRepresentativeSample of Women. ViolenceVict. 2002;17(5):511–524.
Brownmiller,Susan Cinsel Zorbalık, SuğraÖnçü(çev )(İstanbul Cep Kitapları, 1984)
Godenzi, Alberto. Cinsel Şiddet, Sultan Kurucan Coşar, Yakup Coşar( çev) (İstanbul Ayrıntı Yayınları, 1992)
Ozdemir O. Tecavüzü Hegemonik Erkeklik Zemininde Anlamak. Fe Dergi: Feminist Eleştiri Cilt2 Sayı 2
İlgili haberler
Flört şiddeti nedir?

Kadınlar için korkutucu bir deneyim! Korkmayın... Ama flört şiddetinin şiddete açılan kapılarından b...

Şiddete uğradığınızda neler yapabilirsiniz?

Şiddete uğrama ihtimaliniz varsa ya da şiddet dolu hayatınızı değiştirmek istersiniz ihtiyacınız ola...

Çağımızın şiddeti: Dijital şiddet

Teknolojik araçlar kadını küçük düşürmek, cezalandırmak, denetlemek için kullanılıyorsa bu dijital ş...

GÜNÜN SORUSU: Kadına yönelik şiddeti kadınlar anla...

Ankara’da kadınlara sorduk: Kadına yönelik şiddet neden var, suçlular cezalandırılıyor mu, şiddet ka...

GÜNÜN BİLGİSİ: Şiddet döngüsü nedir?

Kadına yönelik şiddet tüm dünyada en yaygın insan hakkı ihlallerinden biri ve buna karşın kadınlar y...

‘Şiddetten Nasıl Korunabilirdik?’

Birbirine benzeyen evlerimizin, birbirine benzeyen dertleri içerisinde; bazılarının hiç bilmediğimiz...