Çocuğu istismara maruz kalan mülteci aile: Savaştan kaç gel, burada da zulüm gör!
Geçtiğimiz kasım ayında istismara maruz kalan mülteci çocuğun annesi Ekmek ve Gül’e konuştu: Biz burada misafiriz, bize yapılan zulümdür. Bunu yapanın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyoruz.

Van’ın en işlek caddelerinde ve kalabalık ara sokaklarında sıkça elinize mendil tutuşturmaya çalışan çocuklarla karşılaşırsınız. Aylardır içinde bulunduğumuz ve içinden yeni yeni çıkmaya çalıştığımız pandemi süreci, dünyanın her yanındaki insanları evlerine mahkûm ettiği gibi Van’ın mendil satan çocuklarının da sokağa çıkmasını engelledi. Ancak ne çaresi bilinmeyen bir virüsün ne de daha büyük felaketlerin önüne geçemediği olaylar bu süreçte yaşanmaya devam etti. Bu röportajda sizlere koronavirüsün hayatlarımızı alt üst eden etkisi ülkemizde henüz bu denli yaygınlaşmamışken yani 12 Kasım 2019 günü oyun oynamaya çıkıyorum diye evinden çıkıp arkadaşlarıyla mendil satmaya giden ve aynı gün Van merkezde istismara uğrayan göçmen bir kız çocuğunu anlatacağız. Ailesi seslerini duyurmamıza müsaade edince biz de onlara kulak verdik. 

‘İSTANBUL PAHALI VAN’A GİDİN DEDİLER, BURAYA GELDİK’
Çocuğun babası en fazla iki katlı ve bahçeli evlerin olduğu sokağın başından bizi alıp evlerine götürüyor. Avludan içeri girince ev tek katlı gibi görünüyor ama biraz ilerleyince bodrum kata açılan bir kapının olduğunu görüyoruz ve bizi kapıda çocuğun annesi karşılıyor. Kapıdan girince sağda bulunan ve yapay çiçeklerle dolu bir odaya giriyoruz. Duvardaki boyalar yer yer sökülmüş ve duvara asılmış resimler sanki o boya döküntülerini gizlemek için asılmış gibi duruyor. Baba suskun kalmayı seçerken bizimle daha çok anne konuşuyor. Dolayısıyla biz de sorularımızı ona yöneltiyoruz. Anne, sekiz yıl önce kara yoluyla üç çocuğuyla birlikte Suriye’den geldiklerini söylüyor. “Aslında savaştan kaçıp gelirken amacımız İstanbul’a gitmekti ama Türkiye’yi bilen insanlar bize İstanbul’un çok pahalı bir şehir olduğunu, İstanbul yerine Van’a gidersek burada yaşayan halkın çoğu Kürt olduğu için şehre daha rahat uyum sağlayacağımızı söylediler. Biz buraya tavsiye sonucunda geldik.” diyor. Van’a ilk geldikleri zaman maddi olarak zorlandıkları için şehirde yaşayan insanlar onlara yardım etmiş. “Çevrenizdeki insanların size karşı yaklaşımları nasıl oldu?” diye sorduğumuzda hem anne hem baba aynı anda “Çok iyiler!” diye cevap veriyorlar. Anne “Komşularımız bize eşya yardımında bulundular. Giymemiz için kıyafet bile getirdiler.” diye ekliyor. Çevreyle olan sosyal ilişkilerini merak ettiğimiz de ise “Komşularımıza gidip gelmeyiz. Herkes kendi halindedir” diyerek kısa bir açıklama yapıyor.

İŞ YOKSA BORÇLA KAYNAYAN OCAK!
Üzerleri örtülerle sarılmış iki koltuk ve iki kanepenin ancak sığdığı odada kanepelerden birinin köşesine oturmuş baba, sessizliğini korumaya devam ederken sigara içmek için evin girişine çıkıyor. Geçimlerini nasıl sağladıklarını sorduğumuzda ise bizi duyacağı şekilde yeniden odanın kapısına doğru geliyor. Sorumuzu cevaplayan anne, eşinin ve iki oğlunun sokakta topladıkları hurdaları satarak geçindiklerini söylüyor. Pandemi sürecinde bu işi nasıl sürdürdüklerini sorduğumuzda baba suskunluğunu bozup cevap veriyor. “Normalleşme süreci başlayınca 12 gün çöpten hurda topladım. Sattığımda elime 140 TL para geçti. Zaten bu işi düzenli yapamıyorum. Hurda varsa satıyorum yoksa çalışmıyorum.” O sözlerini bitirince anne araya giriyor. “Buraya geldiğimizde bizimle gelen bazı insanlar sokaklarda dilencilik yaptılar ama biz öyle bir şey yapmadık. Kimsenin kapısına gidip bir şey istemedik. Lazım olanı dükkândan borca aldık. Hep idare etmeye çalıştık. Eşim çalışmadığı zamanlarda da idare etmeye çalışıyoruz ama rezillik bu!” Anne, pandemi sürecinde her şeyi borca aldıklarını anlatıyor. Bunları anlatırken ara ara “Mahalleli bize çok yardımcı oldu.” diye tekrar etmeyi de unutmuyor.

Bu süreçte insanlar en önemli varlıklarının kendi sağlığı olduğunu anladığından onlara sağlık sorunları olduğunda nasıl başa çıktıklarını soruyoruz. Bu sorumuza, hastaneye gitmeye ihtiyaç duymadıklarını belirten geçiştirici bir cevap alıyoruz. Daha sonrasında sorumuzun net cevabını o sırada evde bulunan erkek çocuklarından küçüğü bir olayı anlatarak veriyor. Birkaç gün önce kimliğini kaybeden bu erkek çocuğuna “Hasta olsan kimliksiz ne yapacaksın?” diye sorduğumuzda “Hastaneye gitmiyorum ki!” diyerek gülüyor ve bütün ailenin cevabı yerine geçecek cevabını veriyor.

Mülteci ailenin yaşadığı mahalle

‘BUNU YAPAN ADAMIN EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRILMASINI İSTİYORUM’
Anneye eşi hurda toplamaya gidecek durumda olmadığında çocukların hurda toplamaya gidip gitmediklerini sorduğumuzda “O olaydan sonra çocuklarımı tek başlarına bir yere göndermiyorum.” diyerek cevap veriyor. Onun bu cevabı sohbetimizin asıl konusuna kendi doğallığında ulaşmamızı sağlıyor. Odanın içindeki herkesin yüz ifadesi bir anda gerginleşiyor ve anne pozisyonunu hiç bozmadan olayı anlatmaya başlıyor. “Kızım o gün oyun oynamak için sokağa çıktı. Meğerse arkadaşları mendil satıyormuş o da onlarla birlikte mendil satmaya çıkmış. O gün gece geç saate kadar ondan haber alamadık. Babası ve erkek kardeşleri aramaya çıktılar ama onlar da bulamadan eve geri döndüler. Saat gece 12 oldu kızımdan hâlâ ses yok. “Nerede buluruz, ne yaparız?” diye kendi aramızda konuşurken kapı çaldı gelen iki tane polis memuruydu. Kızımın resmini gösterip ona araba çarptığını ve şu an hastanede yattığını söylediler. Sonra da büyük oğlumu ve eşimi alıp kızımın yanına götürdüler. Beni götürmediler ama bu durumda evde duramadım ben de komşumdan rica ettim ve beni arabasıyla hastaneye götürdü. Hastaneye gittiğimde ben Türkçe bilmediğim için Kürtçe bilen hemşire olayın aslında trafik kazası olmadığını anlattı.” Son cümlesiyle birlikte annenin gözleri doluyor. Yine de kendini bırakmayıp anlatmaya devam ediyor. “Kızım bir hafta hastanede yatmak zorunda kaldı. 4-5 gün boyunca kanaması durmayınca ameliyata aldılar. Türkçe bilmediğim için bana sürekli hemşire ve doktorlar yardımcı oldu. Hatta bir hemşire bana “Biz kardeşiz.” demişti.” Annenin gözleri dolup sesi titremeye başlayınca babanın öfkeli sesi odanın içini dolduruyor. “Biz burada misafiriz, bize bu yapılan zulümdür. Mahkeme zamanı geldiğinde bunu yapan adamın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyoruz. Sen savaştan kaç gel burada da zulüm gör, bu iş midir!”

 Olayın nasıl açığa çıktığını sorduğumuzda anne kızının istismarın hemen sonrasında çevreden yardım istediğini ve istismarı yapan kişinin polisin kızına gösterdiği fotoğraflar sonucunda tespit edildiğini, bu kişinin şu anda tutuklu olduğunu ama ilk mahkemenin ileri bir tarihe ertelendiğini anlatıyor. Baba istismarı yapan kişiyi gördüğünde “Bu yaptığını senin yakınlarına başkası yapsa ne yapardın?” diye sorduğunu söylüyor ve “Aynı şeyi biz yapsak burayı başımıza yıkarlardı.” diye ekliyor. Babanın bu cümlelerinin arasında anne de “O adam bunu yaparken, “Bir çocuğa bunu nasıl yaparım?” diye hiç mi düşünmedi. Benim kızımdan ne istedi!” diyerek öfkeleniyor.

EN ÖNEMLİ SORU: BUNDAN SONRA NE OLACAK?
O esnada evde olduğu için istismar mağduru kız çocuğuyla da tanışma şansımız oluyor. Onu gördüğümüze mutlu oluyoruz ancak onun bizim için aynı duyguyu hissetmediğini yüzünün değişmeyen ifadesinden ve tavırlarından anlayabiliyoruz. Evinize gelen iki yabancıya karşı içinizde en azından merak duygusu barındırırsınız, fakat bu kız çocuğu bizden tarafa bile bakmak istemiyor. Göz göze geldiğimizde ise gözlerini kaçırıp umursamaz bir tavır takınıyor. Yine de ona birkaç soru yöneltiyoruz. Arkadaşlarının olup olmadığını, oyun oynayıp oynamadığını sorduğumuzda “Bir tane var. Bahçede oynuyoruz ama genelde dışarıya çıkmak istemiyorum evde kalmayı daha çok seviyorum” diyor. Kız çocuğunun değişmeyen yüz ifadesi akıllarımıza “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu getiriyor. Ama bu soruyu çocuğa sormamız doğru olmayacağından yeniden anneye dönüyoruz. Anne bize dava sonuçlanınca Van’dan gitmek istediklerini söylüyor. “Suriye’ye mi döneceksiniz?” diye sorduğumuzda oraya dönmeye korktuklarını dile getiriyor. “Nereye gideceksiniz?” sorumuz ise havada cevapsız bir şekilde asılı kalıyor.
Anne bizi “Yine gelin otururuz.” diyerek yolcu ediyor. Evin olduğu sokaktan çıkarken aklımızda sorduğumuz son sorudan daha büyük bir soru var: On yaşında istismara maruz kalmış bir çocuk sosyal destek almadan hayatının geri kalanını nasıl devam ettirir? Bu sorunun cevabı göreceli elbette ama net olan bir şey varsa o da istismarı uygulayanın en ağır cezayı alması için bu davanın takipçisi ve destekçisi olmamız gerektiğidir.


İlgili haberler
Genç kadınlar: Çocuk istismarı suçtur, affedilemez...

Sultangazi ve Eyüp Ekmek ve Gül Grubu üyesi kadınlar çektikleri video ile çocuk istismarına evlilikl...

‘Çocuk istismarına af tamamen gündemden kalkmalı’

TCK 103 Çocuk Cinsel İstismarına Karşı Kadın Platformu, çocuk istismarı faillerine evlilikle af yasa...

Kadınlar uyardı: Çocuk cinsel istismar affından va...

TCK 103 Çocuk Cinsel İstismarına Karşı Kadın Platformunun çağrısıyla bugün pek çok ilde kadınlar ‘is...